Birinci Dünya Savaşı öncesi Osmanlı ve Türk tarihini etkileyen en önemli olaylardan biri İngiliz istihbaratının desteklediği Mahmut Şevket Paşa suikastıdır. Bu suikastın hedefi ittihatçıları rehber adamlardan yoksun kılmak devletin acemilerin eline geçmesini sağlamaktı. Bu suikast ile Osmanlı Ordusu tecrübeli bir komutanını kaybetmiştir. 1913‘te yapılan Mahmut Şevket Paşa suikastında İngiltere Sefaretin başrolü açıkça ortaya çıkınca entrikacı istihbaratçılar “istenmeyen adam” ilan edilerek ülkeden uzaklaştırıldı. Ancak İngiltere bu suikastla Osmanlı Devletini boşluğa sürükleyerek geminin dümen kullanmasını bilmeyen adamların ele geçirmesini sağladı.
HARİTA: 5 Wilson’un 1918 yılında çizdiği haritada, İzmir’in Yunanistan’a verileceğine dair bir işaret yoktur. Kürdistan bu günkü Türkiye sınırları dışında gösterilmiştir. Bu haritada Limni ve Meis adası bizde görülüyor. Yeşil ile işaretlenmiş yerlerde küçük Hıristiyan veya küçük devletleri kurmayı öngörüyorlar.
Batının daha doğrusu dünya çapında Mason teşkilatlarıyla desteklenen ve İngiliz istihbaratının yönlendirdiği bütün büyüme projeleri yıkım ile dağılma ile sonuçlanmıştır. Öyle bir dağılma ki; moleküllerine kadar dağılma…
İngiliz istihbaratının adamları size bağımsız olacaksınız, büyüyeceksiniz diyorsa, bilin ki paramparça olacaksınız, birbirinizi yiyeceksiniz asla iflah olmayacaksınız.
İngiliz istihbaratı bir taraftan o toplumun büyük emelini temsil eden ana ideolojiyi desteklerken, onun karşısına kendi ana hedefini esas alan ideolojileri de destekler. Mesela Panislamizmi desteklerken, Muhammed Abduh, Cemalettin Afgani, gibi şahıslar üzerinden dinde modernizmi teşvik ediyor aynı zamanda bu zatların ağzından Hilafetin Türklerden alınıp Araplara verileceğini de telaffuz ettiriyorlardı. Aynı şahısları Hindistan’da İngiliz otoritesine zarar verir diye Hindistan’a sokmuyor. İşin ilginç tarafı Panislamizm fikrinin Osmanlı aydınları içinden çıkmamış olmasıdır. Bu kavram, İttihadı-ı İslam mevhumu adıyla Pan-İslam olarak İngilizceye tercümesi ilk defa 19 Ocak 1882 tarihli The Times’da yayınlanan bir makalede yer almıştır. Bu ifadenin Fransızca tercümesi de M.G. Charmes adlı bir şahıs tarafından, Des Deux Mondes’de 1881 yılı sonlarında kullanılmış ve Fransız yazar mezkûr makalede bu hareketi 1870 yılına kadar götürmüştür[1]. (5) Yani Müslümanların birleşmesi projesi batı merkezlidir. Müslümanlara cazip gelecek isim ve misyon. Günümüzde İŞİD- DEAŞ (Irak-Şam İslam Devleti) teşkilatlarında olduğu gibi sözde Müslümanları birleştiriyor, sözde halifelik kuruyor, sözde İslam devleti kuruyor.(!)
Önceki iki makalede, batı düşüncesinin doğuya karşı nasıl işlediğini uzun uzadiye anlattık. Anglosakson düşüncesi ile Latin düşüncesinin farklı olduğunu ancak her ikisinin bakış açısının da kibir ile kendilerini üstün görmek mantığı ile süslü olduğunu belirttik. Anglosakson ekolünün ABD kanadı biraz daha kaba, paldır küldür, İngiliz ekolünün ise daha ince olduğunu belirtmeliyiz. Bu ekolün Latin ekolüne göre ikinci bir ayrı özelliği de şudur: Anglosakson ekol Hegelist mantığa göre düşünür, harekât planını düalist mantık sarmalına göre yapar. Yani “zıddını-hasmını-“ kendi yaratır.
Anglosakson yani Amerikan ekolünün kabalığına bir örnek vermek gerekirse daha geçtiğimiz günlerde ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bir açıklama yaptı dedi ki; Batı Şeria, "İsrail halkının haklı vatanıdır." İsrail’in eski Adalet Bakanı ve Yeni Sağ Partisi lideri Ayelet Şaked ‘Yahudi halkının kadim vatanlarında yaşamaya yasal ve ahlaki hakları vardır.’ Demişti. Bu iki demeç arasında ne fark var? Kabalık, dik kafalılık ve anlayışsızlık bakımından hiçbir düşünce tarzı Amerikan düşünce tarzı ile yarışamaz. (Tam bir öküz denebilir.)