ASSAM'ın 4 yönetim organının yanı sıra 4 tane ana kurulu bulunmaktadır.
1) Yüksek İstişare Kurulu
2) Stratejik Araştırma Kurulları
3) İlmi Etüd ve Akademik Değerlendirme Komisyonu
4) Yayın Kurulu
Stratejik Araştırma Kurulları altında da 8 kurul ve bu kurullarında çeşitli sayılarda araştırma masaları bulunmaktadır.
Stratejik Araştırma Kurulları Çalışmalarından Sorumlu Koordinatör Başkan Yardımcıları | ||
---|---|---|
Akademik Kurul Çalışmalarından Sorumlu Koordinatör Başkan Yardımcısı
"Dünya'da Uygulanan Ekonomik İşbirliği Usul ve Esasları" ana konu başlığı altında "Ekonomik Entegrasyon (AB Örneği)" konulu seminer Prof Dr Mehmet ZELKA tarafından 15 Ekim 2014 Çarşamba günü Üsküdar Üniversitesinde gerçekleştirilmiştir.
Seminer sunum dosyası aşağıda yer almaktadır.
ASSAM'ın seminer programı çerçevesinde Yakın Doğu ülkeleri içerisinde yer alan Pakistan'ı tanıtıcı seminer 29 Eylül akşamı gerçekleştirildi. Pakistan uyruklu Şah Navaz tarafından sunulan seminerde ülke, coğrafi, demografik, kültürel, ekonomik, siyasi ve askeri açıdan özet, ancak doyurucu bir şekilde tanıtıldı.
Seminer sunum dosyasını aşağıda bulabilirsiniz.
Türkiye’nin bölgede her şeyden önce İslam Medeniyet havzasının son kalesi olmasından da neşet eden tarihi derinliği ve tecrübesi, hem de jeokültürel, jeostratejik ve jeopolitik sağlam kodlarının oluşması ve özelikle de yeni inşa sürecindeki perspektifi bu oyunu görmüş ve bu kirli savaşta fiilen olmayacağını açıkça, çekincesiz bir şekilde tüm dünyaya deklare etmiştir. Bu kararın, ucu belli olmayan çatışma ortamına girmeme noktasında elimizi güçlendirdiğini ve riski en aza indirdiğini söylemek mümkündür.
İslâm dünyasının ortak bir savunma sistemi bulunmuyor. Ülkeler bazındaki savunma sistemleri ise, Avrupa ve ABD merkezli yetmiş kadar şirket tarafından yapılandırılıyor, eğitiliyor ve teçhiz ediliyor. Dolayısıyla, İslâm ülkelerinin yerli ve öz kaynaklara dayanan bir savunma stratejileri, sanayileri ve kurumları bulunmuyor. Avrupalı ve ABD'li şirketlerin organize ettiği ve tamamen bu şirketlerin teknik denetimi altında bulunan bir savunma sisteminin, Avrupa ve ABD'nin siyasî, sosyolojik ve askerî stratejilerinden bağımsız olması düşünülebilir mi?
Yeni dünya düzeni insanlığı gayri insani küresel yönetişim biçimlerine doğru sürüklemektedir. Devletler adil ve barışçı bir dünya düzeninin unsurlarını oluşturmak bir yana kendi bağımsızlıklarını muhafaza etme irade ve kabiliyetinden mahrum bırakılmaya çalışılmaktadır. Türkiye bu açıdan bölgede yeni dönemde “değerli yalnızlık” stratejisi izlemek gibi bir lüksü olmadığının bilinciyle hareket etmeli ve tüm coğrafyaya umut aşılayacak stratejik bir konsepte çıtasını yükseltmelidir.
Ülkelerin savunma sanayileri aslında onların bağımsızlıklarının önde gelen göstergesidir. Belki ülkeler pek çok alanda bağımsızlık rolü oynayarak halklarını kandırabilirler ama komşularıyla yaşadıkları ilk anlaşmazlıkta ne kadar bağımsız oldukları ortaya çıkıvermektedir. 1974 Kıbrıs Harekatında ülkemiz bunu çok yakından yaşamıştı. Öte yandan günümüzde Terör Devleti İsrail'in Filistinlilere yaptıklarına dayanamayan her vicdan sahibinin sorduğu "bir buçuk milyar müslüman tükürseler İsrail'i boğarlar, niçin hiç bir şey yapamıyoruz?" sorusunun cevabı aslında "halkı müslüman ülkelerin savunma sanayilerinin bağımsız olmadığı ve silah sistemlerinin dost - düşman tanımlarını silahı üretenin belirlediği gerçeğinde yatması" değil mi?
Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda başlatılan milli savunma sanayi oluşturulması projeleri, 1945'lerden sonra ABD'den gelen yardımlar ile tam da bu tür projelerin yapılmasını istemeyen gizli elin beklentisine uygun, sona erdirilmişti. 74 harekatı sonrası yeni bir gayret oluştu ise de çok başarılı olamadı.
Günümüzde milli piyade tüfeği, milli savaş helikopteri, milli tank, milli insansız hava aracı, milli hava savunma sistemleri, milli uydu, milli savaş uçağı projeleri ile tekrar atılım gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.
Bu inceleme yazımızda Milli İmkanlarla Tank Üretim Projesi (MİTÜP) ile geliştirilmekte olan ALTAY tankı üzerinden Milli Savunma Sanayimize bir projektör tutmayı ve tankın kalbi durumundaki motoru ve beyni durumundaki Tank Komuta Kontrol Muhabere Bilgi Sistemi ile Atış Kontrol Sistemi üzerinden yürütülen tehlikeli derin siyaseti incelemeyi amaçlamaktayız.
Yerli Tank Üretimi Üzerinden Milli Savunma Sanayinin Önemi raporuna ulaşmak için tıklayınız. (Güncelleme 25 Ağustos 2014)
Büyük milletlerin sorumlulukları da büyük olur. Büyük sorumlulukları taşımak hiç şüphesiz büyük güç ister. Askeri güç olmaksızın da büyük güç olunmaz.
Abdullah GÜL
Cumhurbaşkanı
22 Ağustos 2014 Cuma günü T.C. Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İnternet Sitesinde Savunma Reformu Çalışma Grubu'nun raporunu tamamladığı haberleştirildi.[1]
Türkiye'nin 2023 hedefleri ile bölgesel ve küresel güç olma yolunda ki gayretleri açısından Savunma Reformu ciddi önem taşımaktadır. Bu kapsamda MSB ve TSK'nde yapısal reform yapılmasının yanı sıra silah ve komuta kontrol sistemlerinde de teknolojik reform yapılması önem arz etmektedir. Savunma sistemlerinin NATO savunma sistemlerine entegre olması NATO bağımlılığı anlamına gelmemelidir. Tam bağımsızlık ilkesi gereği olarak özgün savunma sistemleri üretilip komuta kontrol sistemleri gerektiğinde farklı paktlara da entegre edilebilir tasarlanmalıdır. Dolayısıyla hali hazırdaki TSK'nde yapılmakta olan modernizasyon çalışmaları ile TSK'nın savunma sistemlerinin reform ihtiyacı birbiri ile karıştırılmamalıdır. Aksi takdirde Ortadoğu'da sınırlarımızda olup biten olaylara daha uzun süreler seyirci kalmaya ve sadece insani yardım göndermeye ama kan akıtılmasını engelleyecek kalıcı çözümler üretmek konusunda eli kolu bağlı durmaya devam ederiz.
1 Savunma Reformu Çalışma Grubu Raporunu Tamamladı, http://www.tccb.gov.tr/haberler/170/90779/savunma-reformu-calisma-grubu-raporunu-tamamladi.html (Erişim Tarihi 22.08.2014)
Bu çalışmada, İslam medeniyeti ile "modern-seküler" Batı medeniyetindeki millet anlayışları, hem birbirleriyle hem de sosyo-politik yapılarla karşılaştırılmaktadır. Bu karşılaştırmalar, Türkiye için uygun olanı bilmek açısından faydalı olmalıdır.
Fransız İhtilali'nin tesiriyle "millet", Avrupa'da yeni bir sosyo-politik güç oldu. Milleti tanımlamak için yapılan çalışmalarda ise sosyolojik gözlemlere değil, filozofların fikirlerine başvuruldu. Irk, anadil ve vatandaşlık gibi birbiriyle alakasız temellere dayalı olarak üretilen çok farklı tanımların hiçbirinde mutabakat sağlanamadı. Bu arada her bir devlet, tarihî entegrasyonları kabullenmek yerine, yapılan tanımlardan birini seçerek kendi milletini inşa etmeye çalıştı. Demek ki her ne kadar "ulus-devlet" diye tanınsalar da devletlerin hiçbiri, kesin olarak tanımlanabilen bir millete ait olmadığı gibi, bir devletin milletini suni olarak inşa etmesi de mümkün değildi. Bu arada birçok devlet parçalandı, yeni kurulanlar ise aynı tehlikeyle karşılaştı.
Diğer yandan İslam medeniyetinde millet kavramı, başlangıçtan beri vardır ve manası kesindir. Kur'an-ı Kerim'de bulunan bir terim olarak millet, bir dine ve o dinin müminlerine denir. İlk dönemlerde "İslam Milleti"nin ortak dili sadece Arapçaydı. Zamanla Farsça ve Türkçe de değişik bölgelerde ortak dil oldu. Böylece "Türk" terimi, Türkçeyi ortak dil olarak kullanan farklı etnik kökenli ve farklı anadilli Müslümanların ismi oldu.
Sonradan Batı'nın modern-seküler tariflerinin alınmasıyla Türkiye'de de "Türk milleti" tanımları belirsizleşerek tartışmalı bir hâl aldı ve Türk milletinin bütünlüğü de parçalanma tehlikesine düştü.
Makale ASSAM Uluslararası Hakemli Dergi'nin ilk sayısında yayınlamıştır.
İsrailli 3 gencin kaçırılıp ardından da öldürülmüş halde bulunmaları ile başlayan kriz birkaç gün sonra 16 yaşındaki Filistinli bir gencin öldürülmesi ile doruğa tırmandı. İsrail yönetimi Hamas'ı suçladı ve sonrasında da Filistin'den atıldığı ileri sürülen füzeler ile birlikte Gazze'ye yönelik hava saldırıları başladı.
Musul ve çevresini işgali ile gündeme oturan IŞİD Ramazan ayı içerisinde internette DABIQ1 isimli İngilizce bir dergi yayınladı. Dergi görsel yönden oldukça zengin ve yüksek kaliteli fotoğraflar içermenin yanı sıra önemli mesajlar barındırmaktadır.