Bu sayfayı yazdır
Perşembe, 20 Temmuz 2017 00:00

FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ İLE MÜCADELEDE TESPİTLER VE ÖNERİLER RAPORU

Öğeyi Oyla
(8 oy)

FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ İLE MÜCADELEDE

TESPİTLER VE ÖNERİLER RAPORU

 

Yrd. Doç. Dr. Ali KUYAKSİL

Polis Akademisi, Gaziantep POMEM

 

 

1. GİRİŞ 

 

Bu raporun temelini kaynaklarda belirtilen eserler ve kişisel gözlem ve tecrübelerim oluşturmaktadır. Farklı bakış açılarını gösteren altı, yazarın ve Din İşleri Yüksek Kurulunun hazırlamış olduğu toplam 7 kitap incelenerek değerlendirilmiştir. Böyle yapmaktaki gayemiz; Mevlana’nın fil hikâyesinde olduğu gibi, bir yazarın FETÖ/PDY hakkında göremediği bir hususu bir diğerinin görebileceğini düşünmüş olmamızdır.

 

            15 Temmuz 2016 öncesinde FETÖ ile ilgili yazılan kitapların büyük kısmı, ya kendi yazarlarınca veya değişik yöntemlerle kendi taraflarına çekilen insanlarca yazılan kitaplardır. Bunlar adeta filin kulaklarını yelpaze gibi, kadife gibi anlatan kitaplardır. Filin dişleri üzerine yazmaya çalışanlar çok az çıkmıştır. Bunlar çeşitli sıkıntılara maruz bırakılmıştır. Bu durum filin dişleri hakkında yazmak isteyenlere gözdağı vermiş ve caydırıcı olmuştur. Bu tehdit, gözdağı ve caydırma ortamı 15 Temmuz 2016 sonrası devlet kadrolarındaki özellikle polis, asker ve adliyedeki tasfiyeler sayesinde son bulmuştur. Bu nedenle adeta FETÖ ile ilgili bir kitap patlaması olmuştur.

 

            Değerlendirmeler esnasında, araştırmacı yazarların belli konularda neredeyse fikir birliği içerisinde olduğunu gördük. FETÖ/PDY yapılanması hakkında yapılan tespitler ve çözüm önerilerini analiz ederek, bulgular ve öneriler şeklinde sistematikleştirmeye çalıştık. Ayrıca tespitler ve mücadele öneriler de kendi içerisinde F. Gülen açısından ve örgüt mensupları açısından değerlendirilmiştir.

 

 

FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ İLE MÜCADELEDE

TESPİTLER VE ÖNERİLER RAPORU

 

Yrd. Doç. Dr. Ali KUYAKSİL

Polis Akademisi, Gaziantep POMEM

 

 

1. GİRİŞ

 

 

Bu raporun temelini kaynaklarda belirtilen eserler ve kişisel gözlem ve tecrübelerim oluşturmaktadır. Farklı bakış açılarını gösteren altı, yazarın ve Din İşleri Yüksek Kurulunun hazırlamış olduğu toplam 7 kitap incelenerek değerlendirilmiştir. Böyle yapmaktaki gayemiz; Mevlana’nın fil hikâyesinde olduğu gibi, bir yazarın FETÖ/PDY hakkında göremediği bir hususu bir diğerinin görebileceğini düşünmüş olmamızdır.

 

            15 Temmuz 2016 öncesinde FETÖ ile ilgili yazılan kitapların büyük kısmı, ya kendi yazarlarınca veya değişik yöntemlerle kendi taraflarına çekilen insanlarca yazılan kitaplardır. Bunlar adeta filin kulaklarını yelpaze gibi, kadife gibi anlatan kitaplardır. Filin dişleri üzerine yazmaya çalışanlar çok az çıkmıştır. Bunlar çeşitli sıkıntılara maruz bırakılmıştır. Bu durum filin dişleri hakkında yazmak isteyenlere gözdağı vermiş ve caydırıcı olmuştur. Bu tehdit, gözdağı ve caydırma ortamı 15 Temmuz 2016 sonrası devlet kadrolarındaki özellikle polis, asker ve adliyedeki tasfiyeler sayesinde son bulmuştur. Bu nedenle adeta FETÖ ile ilgili bir kitap patlaması olmuştur.

 

            Değerlendirmeler esnasında, araştırmacı yazarların belli konularda neredeyse fikir birliği içerisinde olduğunu gördük. FETÖ/PDY yapılanması hakkında yapılan tespitler ve çözüm önerilerini analiz ederek, bulgular ve öneriler şeklinde sistematikleştirmeye çalıştık. Ayrıca tespitler ve mücadele öneriler de kendi içerisinde F. Gülen açısından ve örgüt mensupları açısından değerlendirilmiştir.

 

 

2. TESPİTLER

 

2.1. F. Gülen Açısından Tespitler

 

 

2.1.1. F. Gülen Kendini Yanılmaz, Hata Yapmaz, Bir Kutsal Kişi (Mehdi/Mesih/ Kainat İmamı) Olarak Görmüş ve Öyle Görenleri de Devam Etmesini Sağlamıştır. Böylece Bireysel Olarak Aklını ve Vicdanını Kullanamayan Biyonik Robotlara Dönüştürdüğü bir Orduya Sahip Olmuştur.

 

Cemaat ve mensuplarının yaptıklarını anlamak için Cemaat’in lideri Fetullah Hoca’nın Cemaat tarafından nasıl göründüğünü bilmek lazım. Cemaat’e göre Hoca kutsal bir kişidir. O ne söylüyorsa doğrudur, hiç tartışılamaz. Çünkü onda akıl üstü, ilahi irade tarafından verilmiş bilgiler mevcuttur ve ona kutsallık atfedilir. Bundan dolayı Hoca’nın söylediği hiçbir konunun mahiyeti tartışılmaz, tartışılamaz (Avcı, 2015).

 

Doğumuyla Mesih’i, örgütlenmesiyle de Mehdi’yi temsil eden Gülen bu özelliği nedeniyle hiçbir evliya, âlim ve nebiyle kıyaslanamamaktadır. O tek ve eşsizdir. Bu itibarla da sorgulanamaz… Bütün bu anlattıklarım örgütün kurşun askeri yani adanmış ruhlar için bir iman bildirisi gibi geçerlidir ve kabulü zorunludur. Ona tabi olanların neye inandıkları ve neden bu kadar sapkınlıkları fark edemedikleri işte bu inançlarından kaynaklanmaktadır (Keleş, 2016).

 

Evlerde kalan öğrencilere; bir gün bu hizmetin tüm dünyaya yayılacağı, dünyayı yöneteceklerin bu hizmetin evlerinden ve kurumlarından çıkacağı, Allah’ın Gülen’i bunun için görevlendirdiği ve bunun dışında başka bir gerçeğin olmadığı öğretilir. Düzenli ve ısrarlı telkinlerle bu inanç öğrencilerin belleğine yerleştirilir. Bir beyin yıkamadan söz edilecekse işte beyinler bu şekilde yıkanmaktadır… Gülen’le ilgili her türlü keramet ve olağanüstü hikâyeler uydurabilirler ve bunu da hizmet diye yaparlar. Çünkü onların gönlünde Gülen; uydurdukları kerametlerin daha büyüklerini bile yapabilecek kadar büyük bir zattı. Bu mantıkla ağabeyler, Gülen için ne söylemiş olursa olsunlar aslında az bile söylemiş oluyorlar (Keleş, 2016).

 

Gülen itaat konusunda sık sık şu benzetmeyi yapardı: “Tıpkı ölü yıkayıcısının elindeki cenaze gibi olacaksınız. Nasıl ki cenaze yıkayıcıya itiraz etmez, siz de ağabeylerinize itiraz etmeyeceksiniz.” Bu yaklaşım ve felsefe örgüt elemanlarının zaman zaman karşılaştıkları düşünme, eleştiri ve itirazları engeller. Çünkü itiraz etmek akıllı olmak değil tam tersine inancı eksik ve hizmette/örgütte geride kalmak demektir. Bir örgüt elemanının kafasına herhangi bir şey takılırsa şöyle düşünmesi gerekir: “Bizim bilmediğimiz kim bilir neler vardır ki Gülen biliyor. Biz onun kadar mı düşünüp bileceğiz? Hem o boş yere bir şey söylemez ki! Söylediklerini ya Allah’tan ilham alarak alıp söyler veya doğrudan doğruya Resulullah’la görüşerek söyler.” İşte bu temel yaklaşım ve bu kabul örgüt şemasında aşağıdan yukarıya doğru çıkıldıkça kesinleşir ve kayıtsız şartsız itaat noktasına gelinir. Bu noktaya gelince de doğal olarak “Vur!” denilince “Neden, kimi?” diye sorulmaksızın ateş edilir. Tıplı 15 Temmuz 2016 hain darbe girişiminde olduğu gibi…(Keleş, 2016).

 

Orta Asya’ya gitmek ve orada yapılan hizmetler o kadar kutsallaşmıştı ki oralardan bir hikâye dinlemek tıpkı asr-ı saadetten bir kıssa dinlemek gibi olmuştu. Gülen de konuşmalarında bu durumu ifade etmek için şu tespiti yapıyordu: “Artık bu cemaat kendi örneğini, kıssasını kendi içinden çıkarmaktadır.” Böylece Gülen için Hz. Muhammed’in asr-ı saadeti bitmiş kendi sözde asr-ı saadeti başlamıştı (Keleş, 2016).

 

Gazetelerde manşetten verilen “Başörtüsü teferruattır” sözü Gülen’e aitti… Verdiği mesajlar ve yaptığı konuşmalarıyla adeta “Bizim başörtü sorunumuz yok ve örtülü hanımlar da ülkenin birlik ve düzenini bozuyorlar” demeye getiriyordu. Beşinci katta karar alındı: “Örgütteki her hanım başını açacak…Ev hanımları hariç…” Bu cümleyi okuyunca insan ister istemez bu şekilde düşünüyor: Dinin bu kadar açık bir emri olan örtünme konusunda Gülen nasıl böyle bir emri verebiliyor ve örgüt mensupları da bu emri uyguluyor? Çok yerinde olan bu sorunun kısa cevabı şudur: Gülen’in emri tıpkı dini bir buyruk gibi algılayan adanmış ruhlar için bu emir başlı başına yeterlidir…(Keleş, 2016).

 

 

2.1.2. F. Gülen İç ve Dış Dünyası Devamlı Çelişkilerle Dolu, İstikamet Dediğimiz Doğru Yoldan Uzak Bir Kişilik Sahibidir.

 

Örgüt zıtların bir araya getirilmesinden oluşmaktadır. Gülen sistemi böyle kurdu ve işletti. Tüm piramit yapı bu şekilde çalışıyor. Her işte parmağı var ama aynı zamanda da yok… Tek ceketi var ama her ceketi sadece bir kere giyiyor… Garip bir vaiz emeklisi ama Amerika’da büyük bir çiftlikte yaşıyor. Münzevi bir derviş ama dünyanın 160 ülkesinde örgütlenmiş. Koskoca Türkiye’de başka kimse değil de bir o Papa’yla görüşüyor… Ülkenin en zenginlerinden daha müreffeh yaşıyor ama çulsuz bir fakir olduğunu söylüyor… Ne âlâ bir fakirlik… Tüm bu verdiğim zıtlıklardan şu sonucu çıkara biliriz: “Darbe girişimini benim yaptığım ispat edilsin” demesi “Tamamından ben sorumluyum” demesi gibidir (Keleş, 2016).

 

Merhum Özal’ın Başbakan olduğu ve Gülen’in de arandığı yıllarda birçok kez buluştuklarına ben şahidim… Bu temaslardan sonra var olan yurtlar okullara dönüştü ve ayrıca yeni okullar açıldı. İmam Gazali’ler ve Ebu Hanife’ler söylemlerinin yerini çağı bilen fen bilimciler, bilgisayarcılar ve bilim adamlarını yetiştirme söylemi aldı. Olimpiyat oyunlarına talebe hazırlandı ve başarılar elde edildi. Örgüt yürüyüş ve tarz olarak değişiyordu… Prof. Dr. Şerif Ali’nin sıklıkla söylediği gibi, “cemaat olmaktan cemiyet olmaya” geçiyorduk. Daha sonra da “devlet olmaya” (Keleş, 2016).

 

Yola dini bir cemaat hatta “asr-ı saadet” günümüze taşıma iddiasıyla çıkmış bir hareket, liderinin sınırsız hırsı, kaprisleri ve kullanılmaya çok açık karakteri nedeniyle başta ülkemiz olmak üzere tüm Müslüman dünyaya telafisi çok zor zararlar vermiştir. Arkasında hangi güç yada güçler olursa olsun 15 Temmuz 2016 tarihi itibariyle Gülen, tarihimiz ve aziz milletimizin hafızasına en büyük “hain” olarak geçmiştir ve öyle de kalacaktır.

 

 

2.1.3 F. Gülen Ülkemizde İslam’ın Değil, Başka Dinlerin; Ülkemizin Değil Başka Ülkelerin Gayelerine Hizmet Etmiştir.

 

Papa’ya yazdığı mektupta; “… Papa 6. Paul tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinler Arası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En âciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik…” demektedir.

 

ABD’ye gitmeden önce son birkaç yıldır yabancı istihbarat elemanları, devlet görevlileri, örgütü ölçüp biçmiş ve artık bu ölçekte bir örgütün yönetim yerinin Amerika olması gerektiğine karar verdikten sonra da Gülen’i kaçırmışlardı. Çünkü Türkiye’de ve özellikle de Orta Asya’da bu kadar teşkilatlanmış bir hareket Türkiye’den yönetilmemeliydi. Amerika’ya sağlık bahanesiyle gitti ve tarihimizin en büyük haini olarak şanlı tarihimize kara bir leke olarak geçti.

 

 

2.1.4. F. Gülen’in ilk Çıkardığı Derginin Adı “Sızıntı”dır. Yol Haritası Olarak Başladığı Bu Derginin Adından, Devleti Ele Geçirme Hedefine Ulaşıncaya Kadar Her Türlü İki Yüzlülüğün, Her Yöntemin ve Her Yolun Mübah Olduğu Mesajını Örgüt Mensuplarına Yıllardır Vermiş Olduğu Anlaşılmıştır. Bu Yönteme Uygun Olarak, Başta Devlet Kurumları Olmak Üzere, Siyasi Partilere ve Sivil Toplum Örgütlerine Sızmıştır.

 

Gülen devlete sahip olmanın ancak devleti yöneten kadroları ele geçirmekle mümkün olacağını iddia ediyordu… Böylece devleti gizli bir faaliyetle yani örgütlenmeyle ele geçirecekti. Örgütün bu özelliğini Gülen’in şu sözleri çok açık bir şekilde ifade etmektedir: “Devlete öyle bir sızın ki her yerde olun ama hiçbir yerde görünmeyin. Her şeyi ele geçirin ama hiçbir şeyiniz yok gibi görünün. Her şeyi siz yapın ama hiç kimse sizi suçlayamasın”.

 

F.Gülen bir konuşmasında; “Nihai hedefe ulaşana kadar, yani SONUCA ULAŞINCAYA KADAR, HER YÖNTEM, HER YOL MÜBAHTIR. Bunun içerisine yalan söylemek de, insanları aldatmak da girer” demektedir.

 

F.Gülen TV kanallarında teşhir edilen bir kasetinde adliye’de  yapılabilecek operasyonla ilgili olarak; “… bir milyar vereceksiniz, 10 milyon tazminat davası alacaksınız. Önemli olan mahkûm ettirmektir. Yani Avukat da kiralayacaksınız, HÂKİM DE KİRALAYACAKSINIZ…”  demektedir.

 

F.Gülen bir konuşmasında; “Adliye’de Mülkiye’de veya başka bir HAYATİ MÜESSESEDE bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti, öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim O ÜNİTELERDE GARANTİMİZDİR. Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın teminatıdır” demektedir.

 

Gülen bir parti kurmaktansa her partinin içinde yapılanmayı kendi tarzına ve örgütün yöntemine daha uygun buldu ve her partiyi içeriden kontrol etmek üzere harekete geçti… Partilerin içine yerleştirilen özel eğitilmiş örgüt mensuplarını sadece Gülen’in kendisi ve altıncı kat kurmayları bilirler.

 

Gülen asli genetik yapısı gereği AK Parti’ye taraf olamaz. Hele Recep Tayyip Erdoğan’ın başarılı olmasını asla istemez. Fakat baktılar ki AK Parti başarılı o halde neden hükümetin gölgesinden ve nimetlerinden yararlanmasınlar? İşte bu maksatla ittifak yapıyor göründüler. Bu süreci de son limitine kadar değerlendirdiler. Hem AK Parti’yi içeriden ele geçirdiler hem de tüm gizli tuzaklarını kurdular. Tek kelimeyle devlet kendi ipini onu çekmek için hırsla bekleyenlerin eline vermiş oldu.

 

 

2.2. Örgüt ve Mensupları Açısından Tespitler

 

 

2.2.1. F.Gülen Örgütü Kuruluş Amacı ve Örgüt Yapılanması Bakımından Dış Güçlerin Etki, Kontrol ve yönlendirmesine Açık bir Örgüt Olmuştur.

 

Gülen hareketi daha ilk kuruluşundan itibaren kendisine çok derin bir misyon biçilmiş bir hareketti. Bu misyon da ilerde Türkiye’yi yönetmeye talip olacak herhangi bir İslâmcı siyasi hareketi bloke etmek ve başarısız kılmaktı.

 

Fetullahçılar, salt dinsel inançlarını yaşamaya çalışan bir cemaat değildir. Örgütlenme modeli olarak tamamı C.I.A. denetimindeki Moon, Falun-Gong, Scientology gibi tarikatlarla benzeşmektedir.

 

Fetullahçılar, artık ulusal bir cemaat değildirler. Olsa olsa uluslararası bir ajan borsası: Okul-şirket açma izni ver, istediğin kadar ajanı tepe tepe kullan.

 

Anlamakta zorlandığımız Gülen Terör örgütünün arkasında üç akıl rol oynamıştır: Birincisi Gülen’i seçen ve görevlendiren büyük/üst akıl, ikincisi Gülen’in şeytani aklı, üçüncüsü de örgütlenme sürecinde Gülen’in etrafında toplanan örgüt elemanlarının aklıdır: Örgüt aklı. İşte bu üç akıl birlikte dikkate alınmadan örgütün faaliyetleri ve devlet içindeki derin yapılanmaları tam olarak anlaşılamaz.

 

Alternatif silahlı kuvvetleri (emniyetçi müritler), kamu görevlileri ile fetullahçılar, uluslar arası yönü de olan organize bir suç örgütü halinde çalışmaktadır.

 

Örgütün dış desteği ve bağlantıları henüz aynen devam ediyor. Bu konuda yürütülecek sağlıklı bir dış politika devleti güçlendirecek ve örgütü de zayıflatacaktır. Türkiye dış dünyada yeni bir diasporayla (FETÖ Diasporası) karşı karşıyadır. Sözde Ermeni soykırımı iddiasında olduğu gibi fırsatlar kaçırılmadan Türkî’ye dünyaya kendisini iyi anlatmalıdır.

 

 

2.2.2. F.Gülen Örgütü Büyümesine Göre Yedi Katlı, İkili Yapıya Sahip Bir Piramit Şeklinde Yapılandırmıştır.

 

Böylelikle, hem örgütün oluşumunu ve yükselişini hem de kendi içindeki örgütlenme ve çalışma bir mantığa oturtulmuştur. Üç beş ev bir mahalle imamına (abi), birkaç mahalle bir semt/bölge imamına, bölge imamları da kaza veya vilayet imamlarına bağlıdır. Vilayet imamları da bölge imamlarına/ağabeylerine bağlıdırlar. Türkiye yaklaşık yirmi civarında bölgeye ayrılmıştır. Vilayetlerin nüfusları itibariyle bazen birkaç küçük vilayet bir bölge oluşturur. Bu bölgeler bir imama bağlıdır. İmamlar da doğrudan Gülen’e… Talebe evlerindeki hiyerarşi diğer tüm alanlar için de geçerlidir. Böylece bir şehir imamı tıpkı devletin vali veya kaymakamı gibidir. Devlette hangi kurumlar varsa “paralel devlette” de vardır. Hiyerarşi de tıpkı devletteki gibidir. Ayrıca örgütte görev yapanlar belirli periyotlarla rotasyona tabi olurlar ve görev yerleri değiştirilir. İmamlar düzeyinde atamaları bizzat Gülen kendisi yapardı. Alt düzey atamaları da imamlar yapardı.

 

Birinci kattakilerin hepsi kendi resmi adlarını kullanırlar. İkinci katta görev yapanlar nadiren “kod adı” kullanırlar. Üçüncü katta bu sayı artar. Dördüncü katta yarıdan fazlası kod adı kullanır. Beşinci kata gelenlerin büyük bir kısmı adlarını kullanır. Altıncı katın çok azı kendi resmi adını kullanır. Çoğunluk kod adı kullanır. Yedinci kat malum… kod adı ve resmi ad… ikili sistem…

 

Cemaat hiyerarşisine göre, bir polis memuru, bir bekçi ya da astsubay üst bir konumda ise, cemaat hiyerarşisinde daha altta bulunan bir Emniyet Müdürü’nün ya da General’in, devlet ya da kurum hiyerarşisini dikkate almaksızın, o kişiye “biat” etmesi, bir başka ifadeyle onun emirlerine harfiyen uyması gerekiyor.

 

Osman Ak Ankara DGM’ndeki ifadesinde; Gülen örgütünün silaha gerek duymadığını, çünkü silahlı yanını polis içindeki örgütlenmenin oluşturduğunu savunmuştur.

 

 

2.2.3. Örgütün İçte ve Dışta Temel Stratejisi Takiyye Yaparak En Hassas, En Hayati Yerlere Adamlarını Yerleştirerek Gizli Hedefi Olan; Devletin / Devletlerin Yönetimini Ele Geçirmektir.

 

Bugüne kadar, bir tek fetullahçı, dürüstlük gösterip, gerçek kimliğini kabullenmemiştir. Bu olgu takiyye denilen dinsel kılıflı sahtekârlık ve ikiyüzlülüğün, Fetullahçıların adeta iliklerine işlediği sonucunu ortaya koymaktadır.

 

28 Şubat döneminde tedbir olarak yapılan bir takiyye örneği: Cuma namazına 3 hafta üst üste gidilmeye bilir. Bu nedenle birimlerde bulunan elemanlar 3 gruba ayrılacak. Her hafta bir grup gizlice Cuma namazına gidecek. Diğer kalan iki grup birimlerinde kalacak. Birim amirlerinin gözleri önünde bulunularak dikkat çekilmeyecek.

 

Bu yapı tüm kamu kurumlarında sızma tekniğini uygulamış, kurum başındakilerin ilk başta güvenini sağlayarak, başka adamlarını yerleştirmeyi gerçekleştirmişlerdir. Daha sonra yenileri ile kurumu daha da doldurmak için eskiler aleyhinde değişik, şikâyet, iftira ve sahte delillerle o birimden, o kurumdan uzaklaştırarak, tekrar kendi yeni elemanlarına yer açmışlardır. Alt birimler dolduktan sonra, bir zamanlar onun sayesinde geldikleri en üst birim amirine de aynı yöntemi uygulamaktan geri durmamışlardır.

 

Örgüt yapısı gereği ülkedeki her oluşumu gerektiğinde içeriden yönetmek ve yönlendirmek üzere yapılandı. Burada iki amaç gözetildi. Birincisi, oralardan gelebilecek tehlikeleri önceden haber almak ve tedbirli olmak. İkincisi ise gerektiğinde o yapıları kendi lehinde harekete geçirip kullanmak.

 

Sivil Toplum Örgütlerinde Yapılanma. Örgüt yapısı gereği ülkedeki her oluşumu gerektiğinde içeriden yönetmek ve yönlendirmek üzere yapılandı. Burada iki amaç gözetildi. Birincisi, oralardan gelebilecek tehlikeleri önceden haber almak ve tedbirli olmak. İkincisi ise gerektiğinde o yapıları kendi lehinde harekete geçirip kullanmak.

 

Bir siyasi partiye sızan örgüt elemanı o parti tarafından asla bilinmez. Onun görevi kendisini sızdığı yerde kabul ettirmek ve güven kazanmaktır. Böylece bulunduğu partideki uygun isimleri ilgili abisine bildirir, o da söz konusu kişilerle ilgilenir. Kazara bir gün ilgilenilen parti mensubu kişi o partide deşifre olsa kendisini örgüte yönlendirenin kim olduğunu bilmediği için örgütün elemanı o partide gizli olarak kalmaya devam eder. Partiden ihraç edilen ise asıl örgütçü değil, kazanılmaya çalışılan kişidir.

 

Hem resmi hem de gayrı resmi her alanda örgütlenmiş bu yapıdan tamamen temizlenmek oldukça zor görünmektedir. Bu zorluk örgüt mensuplarının hem sayısal bakımdan çokluğundan hem de kendilerini tamamen tespit edilmemek üzere programlamış olmalarından kaynaklanmaktadır. Çünkü örgüt en başından beri kendisini hep bu tür bir tasfiyeyle karşılaştığında ne yapacağına hazırladı ve özellikle de en hayati alanlarda kendisini yedekledi. Devlet asıl bu yedekleri bulmakta kararlı ve hassas olmalıdır.

 

 

2.2.4. F. Gülen Örgütü 1979 Yılında Sızmaya Başladığı Emniyet Teşkilatı İçerisinde Kritik Yerlere Adam Yerleştirmek İçin Her Türlü Teamül ve Hukuk Dışı Yolları Kullanmışlardır.

 

Bugün FETÖ diye adlandırılan bu yapı 1979’lu yıllarda Polis Kolejine el atmıştır. Polis Koleji öğrencileri anne babalarından, evlerinden ve doğup büyüdükleri Anadolu’nun değişik yerlerinden gelmişlerdir. Bu yapı öğrencilerin bu psikolojik durumundan faydalanılarak, hemşerinle tanıştıracağız, evde yemek yiyeceğiz, Ankara’yı gezdireceğiz vb. tekliflerle öğrencileri kendilerine bağlamışlardır. Daha o dönemde bile sınavda başarı duası ezberletme bahanesiyle, kendilerine çektikleri öğrencilerin derslerinde hak etmedikleri notları vermişlerdir. İşledikleri disiplin suçları görmemezlikten gelinerek işlem yapılmamıştır. Hatta mezuniyet kurasında, kolej, akademi, genel müdürlük, istihbarat gibi birimlere atamalarının yapılmasını sağlamışlardır. Kendi yanlarına çekemedikleri veya kendilerinden ayrılan öğrencileri özel olarak takip edip, her fırsatta ceza almalarını sağlayarak disiplin puanını doldurtup attırmaya veya yıldızsız mezun ettirmeye yani Komiser Yardımcısı olarak değil, sade Polis Memuru olarak mezun ettirmeye çalıştıkları görülmüştür. Polis Koleji’ni Atatürk’ün açtı (1937), Cemaat işgal etti (1980-2013), Devlet kapattı (2013). Polis Koleji,  Cemaat’in Taliban Mektebi gibi kullanılmış durumdadır.

 

Göreve başladıktan sonra önemli birimlerde kendilerinden olmayanları değişik ihbar ve kumpaslarla o birimlerden uzaklaştırdıkları, kendilerinden olmayanlara nerdeyse mesleki yaşam hakkı ve gelecek ümidi bırakmadıkları tespit edilmiştir. Polis Teşkilatı’nın 2007 yılından sonra tamamen Gülen Cemaati şakirdi polislerin eline geçmesi üzerine, olaylar kontrol edilemez bir noktaya geldi. Bu dönemde Cemaat karşıtı kişilere ve kurumlara yönelik adli operasyon görünümünde “düzmece/kumpas” operasyonlar yapılmaya başlanmıştır.

 

 

2.2.5. F. Gülen Örgütü Devletin Kılcal Damarlarına Girdikçe, Devlet İmkânlarını Kullanmaya Başladıkça Kendilerini Kimsenin Karşı Koyamayacağı Bir Güç İçerisinde Hissetmişlerdir. Önce Hükümete Kendi Politikalarını Uygulatmak İstemişlerdir. Bu Durumda İstedikleri Gibi Netice Elde Edemeyince, Hatta Hükümetle Araları Açılınca Darbe Yapmak İstemişlerdir.

 

Cemaat, Türkiye Cumhuriyeti’ni ele geçirmek için Adliye ve Mülkiye teşkilatını kullanacak. Bir hâkim, savcı, vali, kaymakam veya mülkiye müfettişi kendisini neden gizler? Bu durum ancak gizli bir örgüte bağlıysa ve gizli bir amacı varsa mantıklı olacaktır.

 

Devlete karşı silahlı mücadele vererek hedefe varmanın mümkün olmadığını en iyi kavrayan dinsel organize suç örgütü Fetullahçılar’dır. Mevcut sistemi yıkmak yerine, takiyyeyi ön plana çıkararak, “ılımlı” görünerek zaman içinde devletin stratejik kurum ve kuruluşlarının içine sızarak ele geçirmeyi amaçlamaktadırlar.

 

Cemaat, Emniyet Genel Müdürlüğü başta olmak üzere tüm illerde kendisine engel olacakları bertaraf etmek ve hedefine koyduğu makamları boşaltmak için Emniyet’teki elemanları ile Yargı’daki ve diğer kurumlardaki elemanlarını koordineli çalışmasıyla karalama, ihbar, komplo yöntemlerini kullanarak herkesi görevden aldırıp, bu makamları işgal etti. Bu müdürlerin ortak özellikleri, “Gülen Cemaati Şakirdi” olmamalarıdır. Hedef seçilmelerinin sebebi de, “Cemaat şakirdi” müdürlere makam boşaltmak ve Cemaatçilerin kurduğu tuzakların ortaya çıkarılmaması için tedbir almaktır. Fetullahçılar, istihbarat birimlerine sızmakla, kendilerine gelebilecek her türlü operasyonu önceden haber alma, önleme ve de karşı operasyonu başlatma imkânına sahip olmaktadırlar. Bu durum, onlara sadece savunma değil, saldırı olanağı da sağlamaktadır.

 

F. Gülen Örgütü, tüm siyaseti ve Türkiye’nin idaresini kendine göre dizayn etmek ve onun içinde rol alan insanları gerektiği zaman, gerektiği şekilde tehdit edebilmek, belki yönlendirebilmek için her zaman bilgi toplamış ve bu bilgileri ileri de kullanmak için elinde tutmuştur. Bu örgüt her yerde her türlü bilgiyi toplayan, her yaptığı işin arkasına kendini gizleyen, bir işi planlarken diğerlerini de ona göre yönetip planlayabilen, bir plandaki değişikliği diğer planlara da anında yansıtabilen, tüm ihtimalleri düşünüp yapacağı işin iki adım sonrasını hesaplayabilen bir yapıdır.

 

Muhtemel bir Ak Parti Asker çatışması durumunda Cemaat bürokrat kadrolarının harcanmasını istemiyordu. Bu nedenle Cemaat, 2002-2005 yılları arasında hiçbir “imamının” bürokraside görev almasını istemedi. Ak Partinin “başarılı” olduğunu görünce yeni bir taktik belirledi; ihbar mektubu ve ihbar elektronik postalarıyla o bürokratlar görevden alınıp, yerlerine Cemaat İmamları getirilmeye başlandı. Böylece Ak Parti’yi hem o bürokratlardan uzaklaştırdı, hem de kendi kuşatması ve himayesi altına aldı.

 

Arınç’a suikast iddiası ile Kozmik Oda’yı aramak için bahane üretiliyordu. Bu odada savaş zamanında gerekli olacak şekilde ordu belli sivil kişilere görevler veriyordu. Onların belli bağlantıları, belli örgütlenmeleri vardı, belli yerlere gömülmüş silahlar da vardı. Ama Cemaat Kozmik Oda’ya girerek bütün sır özelliğini, bütün gizliliğini kaldırarak, orayı artık kullanılamaz hale getirdi. 7 Şubat darbesinin amacı suç işleyen MİT mensuplarını cezalandırmak değildir. Bir kurumu ele geçirmenin uzun süreli hazırlığı MİT ve diğer kurumların içindeki Cemaat elemanlarından alınan destekle yapılmış büyük bir planın varlığıdır.

 

F.Gülen’ci polisler, Cevzet Soysal’ı öldürmüşler; fail olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin subaylarını göstermek için de “yalancı tanık” temin etmek istemişlerdir. Böylelikle Ergenekon Davası’ndan tutuklu subayları karalamak amaçlanmıştır. Ergenekon Operasyonuyla hükümeti, yargıyı ve Türk milletini uyandıracak istihbaratçıları bertaraf ettiler. İkinci olarak, korktukları özel harekâtçı subayları ve polisleri bertaraf ettiler. Son olarak da, mesleklerinde gelecekleri parlak görülen subayları, polis amirlerini, hâkim ve savcıları bitirdiler.

 

İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya, başlattığı KCK soruşturması kapsamında, 7 Şubat 2012’de başlatılan MİT soruşturması Başbakan Erdoğan’ın “irade koymasıyla” durdurulmuştu. Olayın esası, Gülen Cemaati şakirtlerinin, “Savcı-Polis” maskesiyle, iktidarı paylaşma yarışına girmesidir. Bu durumu gören Başbakan, iktidarı paylaşmamıştır.

 

FETÖ’nün devletin kılcal damarlarına kadar elemanlarını yerleştirince, artık hükümetin politikasını değil, kendi politikalarını uygulamaya kalkmaları sonucu AK Parti ile araları açılarak 17/25 Aralık olayları meydana gelmiştir. Hükümetle çatışmaları sonucunda, Emniyette ve Hâkim Savcılar arasında eski operasyonel güçlerini yitirmişlerdir. Kırk yıllık birikimlerinin göz göre göre yok olmasını seyretmektense, uyuyanları uyandırıp, en büyük hamlesini yani 15 Temmuz kalkışmasını yaptı. Bu bir kamikaze saldırısıydı. Ya başaracak ya yok olacaklardı, sonuç ortada…

 

15 Temmuz 2016 tarihinde öyle bir ihanetle iç düşmanlıkla ve alçaklıkla karşılaşmıştır ki bunun şerefli tarihimizde bir başka örneği yoktur. Bir daha olmaması da en büyük temennimizdir. Milletin askerini ve polisini yine kendi milletine karşı silah doğrultan bu şeytani terör örgütü (FETÖ) giriştiği hain darbe teşebbüsüyle milletimizin de tarihimizin de hafızasında hep lanetle hatırlanacak ve lanetlenmiş olarak kalacaktır”

 

 

2.2.6. F. Gülen Örgütü Kendi Gizli Hedeflerine Ulaşmak İçin Başta Peygamberimiz, Kur’an-ı Kerim, Sahabelerin Hayatları, Said Nursi ve Eserlerini Araç Olarak Kullanmıştır.

 

Fetullahçı Terör Örgütü’nün özelliği, kendisini bir dinî yapı, bir cemaat, bir eğitim-öğretim hizmetinde bulunan kuruluş olarak gösteriyor olmasıydı. Esasen bu hain yapının 40 yıldır toplumumuz içinde kanserli bir hücre gibi, bulaşıcı bir virüs gibi yaşayabilmesi ve sürekli büyümesi, işte bu dinî değerleri öne çıkartan kimliği sayesinde mümkün olmuştur.

 

Bu yapının sözde dini söylemlerinde, İslâm’ın temel bilgi kaynaklarından çok, rüyalar, gizemli hikâyeler revaç bulmuş, bunlar aracılığıyla masum kitleler aldatılıp efsunlanmış, hastalıklı bir zihniyet oluşturulmuştur. Bu amaçla özellikle medya kullanılarak sohbet, vaaz ve konferanslar yoluyla dinin tahrifine tevessül edilmiştir. Bu vaaz ve sohbetlere Hz. Peygamberin katıldığı iddia edilmiş, mensuplarına verilen emir ve talimatlar rüya yoluyla Peygambere dayandırılmaya çalışılmıştır.

 

FETÖ/PDY, başta ülkemiz olmak üzere dünyanın pek çok yerinde özellikle Asya ve Afrika’da açtıkları okullar marifetiyle içi boş bir İslam söyleminin öncüsü olmuş, bu bölgelerde yaşayan Müslümanların umut ve enerjilerini heder etmiştir.

 

İslam'ın ilk günlerinden, irtidat tarihinin ilk anlarından itibaren, İslam dünyasının görmüş olduğu en organize, en adi, en alçak irtidat hareketi, bu harekettir. Bu terör örgütü mensupları, 15 Temmuz gecesinde giriştikleri cinnet ve vahşet ile göstermiş oldular ki, akletmeyenlerin dindarlığı, aklını başkasına kiralayanların dindarlığı sadece kendilerini değil koca bir milleti felakete sürükleyebilir.

 

Halk iradesine dayanan meşru bir yönetimi, din kisvesi altında örgütlenip silah zoruyla devirmeye teşebbüs etmek, milli iradeyi hiçe saymak ve bir hak gasbıdır. Dinen meşru görülemez.

 

            Bugün baktığımızda Cemaat’in, kendine engel gördüğü insanlara yaptığı haksızlıklar, hukuksuzluklar o kadar çok ki… Ne kadar insana haksızlık yaptılar, ne kadar insana iftira attılar, ne kadar insanın hakkını gasp ettiler bunun hesabını yapmak ve bunu tespit etmek mümkün değil… Bu gün kendilerini İslam’ı herkesten daha üstün yaşadıklarını söyleyenlerin, hesap günü iflas etmiş olarak hesap verecekleri ihtimallerini düşünmeleri gerekir.

 

 

3. FETÖ İLE MÜCADELE İÇİN ÖNERİLER

 

 

3.1. F. Gülen İle Mücadele İçin Öneriler

 

 

3.1.1. F.Gülen yanılmaz, hata yapmaz bir kutsal kişi değildir. O da diğer insanlar gibi Allah karşısında kulluktan sorumlu bir kul, peygamberimiz karşısında da sorumlu sıradan bir ümmettir. O da hata yapma ve günah işleme istidadında yaratılmış, hata ve günah işlemesi durumunda da tövbe etmekle mükellef bir insandır. Çünkü “ismet” sıfatı sadece peygamberlere has bir durumdur. Hatta peygamberlerin bile Allah katında kulluk açısından çok küçük hafif hatalar yapabileceği kabul edilmiştir. Bu duruma “zelle” denmektedir.

 

- F. Gülen’in kendisini kutsal göstermeye çalıştığı hususlar araştırılıp, gerçekle örtüşmediğine yönelik araştırmalar yapılıp yayınlanmalıdır. Örneğin, doğum tarihinin (11 Kasım 1938) ve nesebinin Hz. Peygamberimizin soyundan olmadığı, tarihçiler tarafından belgelerle ortaya konmalıdır.

 

- F. Gülen’de akıl üstü, ilahi irade tarafından verilmiş bilgiler olmadığı, özellikle ilahiyatçı akademisyenler tarafından konuşmaları ve kitapları ve bu bilgilerin kaynakları tespit edilmelidir. Bu kaynakların sahabe hayatları, hadisler, İslam alimlerinin ve özellikle Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatından kaynak belirtmeden yapmış olduğu alıntılar olduğu ortaya konulmalıdır.

 

- F. Gülen söylediklerinden ve yazdıklarından bir kısmının doğru olmadığını kendisi de farkına vararak değiştirdiği, bazen tam tersini savunduğu, konuşmaları ve kitapları üzerinden örneklerle ortaya konarak ispatlanabilir. Bu durum önceden hipnoza girmişler açısından etkili olmayabilir. Ama sonradan hipnoza girecek olanları önleme açısından önemlidir. Çünkü hala bireysel olarak aklını ve vicdanını kullanabilme imkânı vardır. Nitekim böyle bir çalışma “Çelişkiler İnsanı” adı altında kitap olarak hazırlanmıştır (Alpsoy, 2015: 1-300).

 

- F. Gülen’in “Mesih /Hz. İsa” olamayacağı, bu konuda yetkili, ilahiyatçı akademisyenlerden oluşan bir heyet tarafından araştırılarak ortaya konmalı ve bu kitaplar herkese ulaşabilecek şekilde dağıtılmalıdır. Çünkü Hıristiyanlara benzemeye çalışması ve kendi ülkesine ihanet edecek derecede onlara yaklaşmasına rağmen, kendi içlerinden bir tepki bir eleştiri gelmemesinin arkasında bu düşünce ve inanç yatmaktadır.

 

- F. Gülen’in “Mehdi” olmadığı, “Kainat İmamı” olamayacağı da aynı şekilde ilahiyatçı akademisyenler tarafından ortaya konmalıdır. “Kainat imamı” deme aşamasına gelen ve kalben kabul eden kişi artık hipnozun son aşamasındadır. Artık bu kişi bireysel olarak aklını ve vicdanını kullanamayacak seviyeye gelmiştir. İmam önde durur cemaat arkada durur. Tüm insanlık tarihi içerisinde “Kainat imamı” olma vasfı sadece peygamberimize verilmiştir. Miraçta bütün kainatı, melekleri, hatta Cebrail (asm)’ı bile geride bırakarak Cenab-ı Allah ile muhatap olmuştur. Bir kimseyi “kainat imamı” olarak kabul etmek, mantıken peygamberimize eş tutmak demektir. Hatta, “sonra gelen hüküm, öncekinin hükmünü kaldırır” kuralınca. Önceki ile çelişse bile sonrakinin hükmü kabul edilir. Bundan dolayıdır ki aşağıda vereceğimiz örneklerde akıllarında ve vicdanlarında bir değerlendirme yapmadan sorgusuz sualsiz yerine getiriyorlar:

 

-          Ayetle hadisle sabit olan “içki yasağını” özellikle askeriye, emniyet, mülkiye ve adliyede çalışanlara tedbir/kendilerini gizleme amacıyla serbest bırakmıştır.

-          Aynı şekilde ayetle hadisle sabit olan “zina yasağını” Gürcistan imamının ifadesiyle “zevk almamak şartıyla”  tedbir/kendilerini gizleme amacıyla serbest bırakmıştır.

-          Askeriyedeki “kep çıkarılacakkk…” bildirim komutunun arkasından gelen, “kep çıkar” emir komutu gibi, ayetle hadisle sabit olan “başörtüsü emri” ne aykırı olarak, özellikle askeriye, emniyet, mülkiye ve adliyede çalışanların eşlerine yönelik olarak “Baş örtüsü çıkarılacakkk”; bilgi komutundan sonra “başörtüsü çıkar” emri gelmiş ve bu emir sorgulamadan yerine getirilmiştir.

 

- F. Gülenle ilgili anlatılan ve uydurulan keramet ve olağanüstü hikayeler araştırılarak gerçek olaylar ortaya çıkarılmalıdır. Örneğin 1980 askeri ihtilalinden sonra, yaklaşık 6 yıl aranmasına rağmen yakalanmaması bir keramet olarak kullanılmıştır. Oysa bunun bir keramet olmadığı, a zamanki askeriye, MİT ve yönetim içerisindeki ABD tarafından kontrol edilen derin devletle işbirliği içinde olduğu, o zaman onlarla beraber olan Prof. Dr. Ahmet Keleş tarafından ortaya konmuştur. F. Gülen’in Üsküdar’da FEM dershanesi üzerinde kaldığı dönemlerde sohbet edenlerin bulunduğu odaya sonradan geldiği halde, sanki sohbetin öncesinden haberi varmış gibi tartışılan konularla ilgili konuşmasını, o ortamlarda bulunanlar bir keramet kabul etmişlerdir. Fakat daha sonra, o dönemlerde o sohbet ortamlarında bulunan Latif Erdoğan TV programlarında, o tartışılan konuların F. Gülen tarafından dinlendiğini anladığını ifade etmiştir. Daha sonra binaya devlet el koyunca, o kattaki odalara dinleme ve gizli kameraların yerleştirildiği ortaya çıkmıştır. Bunlara benzer örnekler araştırılarak ortaya konmalıdır. Ancak bu şekilde yeni hipnozların önüne geçilmek için bir şey yapılmış olur. Yoksa ceza evlerindeki biyonik robotlar bu tür çalışmalardan da etkilenmezler.

 

 

3.1.2. F. Gülen’in İslamiyet, ülke ve devletimiz hakkında iç ve dış dünyasında devamlı çelişkiler yaşadığı, tutarsızlıklarla dolu bir kişilik sahibi olduğu, hayatından örneklerle ve yakınında bulunan kişilerin anlatımıyla ortaya konulmalıdır. Gerçi bu da hipnoz altındaki biyonik robotlara tesir etmez. Ama yeni biyonik robotlar oluşmaması için bir önleyici tedbir faydası olur. Çoğaltılarak ortaya konabilecek bu çelişkilerden bazı örnekler:

 

- Kendisini bir fakir göstermesine rağmen 160 ülkedeki okulların ve şirketlerin gayrı resmi sahibidir.

 

- Bir yandan kendisini Ashâb-ı Kehf’in köpeği (Kıtmir) olarak nitelerken diğer taraftan peygamberimize denk tutulacak derecede “Kâinat İmamı” olduğunu, etrafındakilerin onayı ve davranışlarıyla kabul etmiş olmasıdır.

 

- İlk yola çıktığı sıralarda kadınların çarşaf giymesini isterken, sonradan başörtüsünü açtıracak bir duruma gelmiştir.

 

- Osmanlıyı yeniden canlandıracağız derken, sonradan Türkiye’yi parçalayacak hale gelmiştir.

 

- İlk başta haram olma ihtimali var diye, margarin yağı ile yapılan pastaları yemezlerken, sonradan, sınav sorularını, devlet imkânlarını çalarak milyonların hakkını yemişlerdir… Örnekler daha çok arttırılarak detaylandırılıp kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

 

 

3.1.3. F. Gülen Görünüşe Göre Yola Çıkarken İslâmi ve Milli Bir Kimlikle Çıkmış, Fakat İslâm’a ve Milletimize İhanet Eden Bir Duruma Gelmiştir.

 

- Başka dinlere yaklaşacağız diyerek İslâm’ bozma ve yozlaştırma hareketine dönüşen “Dinler Arası Diyalog” kavramı ve hareketi DİB Akademisyenleri tarafından incelenerek, İslam’da yapmaya çalıştığı tahribat ortaya konmalıdır.

 

- Amerika, Almanya ve İsrail gizli teşkilatları ile olan ilişkileri ve bu ilişkiler sırasında verdikleri zararlar özel olarak araştırılıp, kitaplar haline getirilerek kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

 

 

3.1.4. F. Gülen’in “Sızma Planı”nı tüm devlet kurumları ve sivil toplum örgütlerine uyguladığı ortaya çıktığına göre; resmi ve sivil kurumlar kendilerini oto kontrole tabi tutmalıdırlar. İçlerinden tespit ettikleri FETÖ yandaşlarını ayıklamalıdırlar. Her şey devlete havale edilmemelidir. Her kurum kendi içerisini denetleyerek FETÖ ile yaptığı mücadeleyi kamuoyu ile paylaşmalıdır. Ama kripto FETÖ’cülerin oyununa gelerek masum insanlarda FETÖ’cü diye damgalanarak mağdur edilmemelidir. Ne yazık ki üst makamlarda kripto FETÖ’cü olup, bir çok insanı FÖTÖ’cü diye damgalayıp, mağdur eden kişilerin baylock kullanıcı FETÖ’cü olduğu açığa çıkmasına rağmen diğerlerinin mağduriyeti devam etmekte ve yapılan işlemlerin çoğu geri alınmamaktadır. Bu mağduriyetler en kısa sürede giderilmelidir.

 

 

3.2. Örgüt ve Mensupları İle Mücadele İçin Öneriler

 

 

3.2.1. F. Gülen Örgütünün Kuruluş Amacı ve Örgüt Yapılanması Bakımından Dış Güçlerin Etki Kontrol ve Yönlendirmesine Açık Bir Örgüt Olduğu, Örgütün Yapılanması, Tarihi ve Örnek Olaylarla Ortaya Konularak Kamuoyu ile Paylaşılmalıdır.

 

- F. Gülen’in bu örgütü oluşturmaya başladığı başlangıç yılları iyice araştırılarak, kimlerle beraber olduğu, kimlerden destek aldığı, örneğin mason teşkilatlarından veya ülkemizde dış güçlerin uzantısı durumunda STK vb. yapılarla olan beraberliği ve ilişkileri ortaya konulmalıdır. Çünkü emekli bir vaiz olarak İslam’a hizmet ettiğini söyleyen bir kişi ve etrafındakilerin arkasında bu kadar İslâm ve Türkiye karşıtı dış medya ve kamuoyu desteğinin bulunması bu şüpheyi haklı kılmaktadır.

 

- Özellikle örgüt yapılanması ve faaliyet alanları açısından C.I.A. destekli dünyadaki diğer örgütlerle benzerlikleri ve C.I.A. Türkiye sorumluları ile ilişkiler ortaya konulmalıdır.

 

- Dünyanın diğer ülkelerinde okul ve eğitim şirketleri adı altında yapmış olduğu faaliyetlerde, hangi ülkelere karşı hangi ülke çıkarına değişik istihbarat birimleri ile faaliyette bulundukları araştırılıp, tespit edilerek kamuoyu ve aleyhinde çalıştıkları ülkelerle paylaşılmalıdır. Böylece uluslararası etkinlikleri azaltılarak, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı çalışan bir lobi olmaları önlenebilir.

 

- Örgütü yönlendiren üç akıldan birincisi olan F. Gülen’i seçen ve görevlendiren “büyük/üst akıl” ile mücadele edilerek, bu maşayı, piyonu kullanmanın iki devlet arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyeceği, bu örgütü kullanarak elde edecekleri menfaat ile Türkiye’nin dostluğunu kaybetmede karşılaşacakları zararlar açık bir şekilde ortaya konulmalıdır.

 

- Örgütü yönlendiren üç akıldan ikincisi olan “F. Gülen’in aklı”, yakınından ayrılanlar ve itirafçıların da yardımıyla çözülmelidir. Yani hangi sözleri, hangi mimikleri ve giyim tarzı ile mensuplarına ne gibi mesajlar verdiği tespit edilerek karşı tedbir alınmalıdır.

 

- Örgütü yönlendiren üç akıldan üçüncüsü olan “örgüt aklı” ile mücadele de ihmal edilemeyecek derecede önemlidir. Çünkü bu örgüt aklı insan vücudundaki sinir sistemi gibi dışardan F. Gülen’ e bilgileri getirerek ona sunmaktalar, ondan çıkan emir ve kararları da aşağıya aktarırken, insanları, kırıp, küstürüp, örgütten uzaklaşmayacak şekilde gerekçeler oluşturarak aktarmaktadırlar. F. Gülen’e bağlılığı ve devamını sağlayacak şekilde rüyalar da dâhil her türlü hikâye ve senaryolar uydurulmaktadır. Bu nedenle örgüt aklında önemli bir yer işgal eden, piramidin altıncı katında bulunanlar, kaçmış oldukları dış ülkelerde de takip edilerek, yakalanıp, adalete teslim edilmesi için gerekli bütün uluslararası, hukuki, diplomatik ve teamül yolları kullanılmalıdır.

 

- FETÖ’nün Türkiye’de olduğu gibi, diğer ülkelerde de ilk başta iyi niyetli, dini yönü bulunan eğitim amaçlı bir örgüt görüntüsü sergilemektedir. Buörgüt aslında uluslararası bir organize suç örgütüdür. Hatta o devletin asker ve emniyet güçlerine sızıp, oraları ele geçirebilecek, alternatif bir silahlı kuvvetlere de sahiptir. Daha ileride kendi istek ve arzularını yerine getirmeyen yönetimleri, darbe ile devirebilecekleri, FETÖ’nün faaliyette bulunduğu devletlere karşı araştırmalarla ortaya konulmalıdır.

 

 

3.2.2 F. Gülen’in Örgüt Yapılanması, Örgütün Gelişim Sürecine Göre Şeması Çizilmeli ve Örgüt Şeması İçerisinde Kimlerin Hangi Tarihlerde Hangi Sorumlulukları Aldıkları Tespit Edilmelidir.

 

            - Örgütün içerisinden ayrılmadan önceki örgüt şemasını Ahmet Keleş bir piramide benzeterek çizmiştir. İtirafçıların veya ayrılanların bilgilerine başvurarak farklı dönemler için bu şemalar oluşturulmalıdır. Çünkü örgüt içerisindeki bu hiyerarşik yapılanma zaman içerisinde aynı şahısların örgüt içerisinde nasıl yükseldiklerini de gösterecektir. Böylece Emniyet ve Adli birimler, tüm enerjilerini asıl tehlikeli olan şahıslara yöneltecek, alt seviyede sempatizan veya taraftarlarla uğraşarak vakit kaybetmeyecektir. En önemlisi de mağdur kitlelerin sayısını artırarak devlete ve hükümete olan güvenin sarsılmasına sebep olunmayacaktır. Çünkü kripto FETÖ’cüler; yukarıya karşı iş yaptı gözükmek ve yukardaki yerlerini korumak, hatta daha yukarı çıkmak için, eskiden beri bildikleri iftira ve sahte ihbarlarla mağdur kitlesini çoğaltmayı devlete ve hükümete karşı bir psikolojik harp aracı olarak kullanmaktadırlar.

 

            - FETÖ’yü deşifre edici, devletin, milletin, demokrasinin, milli iradenin yanında olan kitaplar MEB ve EGM tarafından tavsiye edilmelidir. Okullarda, üniversitelerde bu konular araştırma konusu olarak verilmelidir. Kurumların hizmet içi eğitimlerde yardımcı kaynak olarak kullanılmalıdır.

 

 

3.2.3. Örgütün İçte ve Dıştaki Temel Stratejileri Belirlenmeli, Hatta Bu Temel Stratejilerdeki Değişiklikler de Yakından Takip Edilerek, Bu Yeni Durumlara Göre Önlemler Alınmalıdır.

 

            - Örgüt takiyye yapmayı adeta dini bir prensip olarak benimsemiştir. Bu sayede devletin bütün hayati birimlerine sızmışlardır. Örgütten kopmayan hiçbir FETÖ’cü örgüt mensubu olduğunu kabul etmemektedir. Yakalananların çoğu kamera kayıtları, şahitler ve belgelere rağmen örgüt mensubu olmayı reddetmektedir.

 

- Takiyye ile devlet kurumlarına sızma ve devleti ele geçirme örgütün hala ümidini kesmediği bir hedefidir. Örgüt yıllardır. Aynı zamanda yedekli çalıştığı için, kripto yedeklerden ümitlidirler. Bu nedenle, devlet yetkilileri, hem bunlara hem de kamu kurumlarına yeni sızmak isteyenlere karşı çok dikkatli olmalıdır. 28 Şubat sürecinde diğer dindar insanları kamu kurumlarından attırarak, kendileri o kurumlara yerleşerek, ülkemizi 15 Temmuz 2016 darbe sürecine getirmişlerdir. Aynı şekilde benzer bir süreç içerisinde bulunmaktayız. Samimi dindar insanlar, takiyye yapmadan açıkça inancını ve dini kimliğini ortaya koymakta ve kamu görevini aksatmayacak ve olumsuz etkilemeyecek şekilde ibadetlerini yapmaya çalışmaktadırlar. Bazı kamu kurumlarında FETÖ ile mücadele görüntüsü altında, samimi dindar insanlar, etkin görevlerden uzaklaştırılmakta, mobing yapılarak emekli olmaları sağlanmakta veya emekliye sevk edilmektedirler. Yeni Göreve alınacak olanların bir kısım sınavlarında, yine FETÖ ile mücadele görüntüsü altında, mülakat sınavlarında dini yaşantıdan uzak insanlar tercih edilmektedir. Bu durum yine tam FETÖ’cülerin istediği bir sızma ortamını oluşturmaktadır. Çünkü samimi dindar bir insan, dürüst olur, mert olur, dünya için ahiretini satmaz. Dini inancını ve kulluğunu yerine getirmekten çekinmez. Takiyyeyi bir dini prensip olarak benimsemiş FETÖ’cüler için, dine aykırı davranmak, gerekirse dine karşı görünmek zaten genlerinde olan bir şey. Eğer bu şekilde uygulamalar tedbir alınmadan devam ederse, bir 15-20 sene sonra devlet kurumları II. Nesil FETÖ’cülerin eline geçecektir. Bu sefer hükümet, geniş bir halk kitlesini de küstürdüğü için arkasında halk desteği de bulamayacaktır. Zaten bütün yeni senaryolar bu minval üzere gitmekte, her alanda mağdurları çoğaltarak, önce hükümete sonra da devlete diz çöktürtmeye yönelik olarak devam etmektedir.

 

 

3.2.4. F. Gülen Örgütünün Başta Emniyet, Askeriye ve Adli Birimlere Kendi Adamlarını Yerleştirmek İçin Teamül ve Hukuk Dışı Yolları Kullandıkları Ortaya Çıkan Bir Gerçektir. Üniversiteler, Milli Eğitim, Maliye, vb. Kamu Kurumları, Basın Kuruluşları, Ticaret Odaları, Sivil Toplum Örgütleri de Aynı Şekilde Araştırılarak Oralardaki Sızmalar ve Mağdurlar Ortaya Çıkarılmalıdır.

 

            - FETÖ’nün insanları yerinden kaydırmada en çok kullandıkları bir yöntem isimsiz imzasız veya sahte isimlerle yaptıkları ihbar mektuplarıdır. Bunun yanında basında sahte haber oluşturarak o kişilerin hakkında soruşturma başlatılmasına sebep olmaktadırlar. Özellikle emniyet askeriye gibi disiplinli bir hiyerarşinin olduğu yerlerde, kişinin terfie alınmaması veya görev yerinin değiştirilmesi için hakkında bir soruşturmanın açılmış olması yeterli olmaktadır. Ne yazık ki isimsiz imzasız, adressiz ihbarların dikkate alınmaması hususunda Başbakanlık Genelgesi olmasına rağmen yine de dikkate alınmaya devam edilmektedir. Yine aynı şekilde mağdur sayısının artmasına neden olmaktadır.

 

- 28 Şubat sürecinde dindar insanları ihbar edip attırdıkları gibi, bu sefer de FETÖ ile ilgili konuşup, etrafındakilerin uyanmasına vesile olanları, FETÖ’nün bu ülkeye, devlete ve İslam dinine verdiği zararları anlatan kamu görevlilerini, FETÖ’cü diye ihbar ediyorlar.

 

- Başka bir mağdur oluşumunu da kişisel menfaati ve husumeti olanların bu atmosferden faydalanmaları oluşturmaktadır. Alttaki insanlardan ne kadar çok insanı FETÖ’cü diye açığa aldırırsa veya ihraç ettirirse yukarıya istatistikleri göndererek kendisinin makamını korumuş veya bir yüksek makama çıkmış olmaktadır. Ya da gelecekte makamına geçebileceğini düşündüğü muhtemel rakiplerinin önünü kesme vasıtası olarak da kullanılmaktadır.

 

- Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Olağanüstü Din Şurası açılış konuşmasında; “2013 yılında yaşadığımız 17-25 Aralık darbe girişimi, bu hain örgütün gerçek yüzünü ilk defa tüm çıplaklığıyla ortaya koyduğu bir hamle oldu… Bu noktadan sonra artık saygıdeğer hocalarım ‘şüphe’ dönemi bitti, ‘mücadele’ dönemi başladı” demektedir. Cumhurbaşkanımız burada mücadelede esas alınacak tarihi belirtmiştir. Ancak bazı idareciler, koruyup kollamak istediği kişileri değerlendirirken bu tarihi esas almaktadır. O personelin FETÖ ile ilgisi ve bağlantısı konusunda bir ihbar, bir şikâyet geldiğinde bu tarihi göz önüne alarak, bu tarihten sonrası için bir delil olup olmadığına bakarak, değerlendirmesini doğru bir şekilde bu tarihe göre yaparak, bu tarihten sonra kişinin aleyhine bir durum yoksa o kişiyi mağdur etmemektedir. Ancak siyasi neden, şahsi husumet, aynı makam için gelecekte muhtemel rakip olma vb sebepler ile önyargılı olduğu kişilere karşı bu kuralı uygulamamaktadır. Bu tarihten önce (zaman zaman bahsedilen 10-15 kriterden) kişinin aleyhine olabilecek bir şey tespit eder, etmez işlem başlatarak, açığa aldırmadan KHK ile ihraca kadar uygulayabildiği işlemi gerçekleştirmektedirler. BU durumlar da mağdur kitlesinin büyümesine yol açmaktadır.

 

- Tüm bu mağduriyetler giderilmeye çalışılmalıdır. Basına da yansıyan bazı olaylar var ki bu tür mağduriyetler bir an önce giderilmeli yapılan yanlış işlemler geri alınmalıdır. Bazı kurumların bazı birimlerinde FETÖ’leri belirlemekle görevli kurum görevlileri, onlarca, yüzlerce insanı açığa alınmalarına, emekli ya da ihraç edilmelerine yönelik kararların alınmasında etkin bir görev alıyor. Daha sonra bu kişi veya kişilerin Bylock veya başka bağlantıları ile FETÖ’cü oldukları ortaya çıkıyor. Sadece bu kişiler görevden uzaklaştırılıyor, mağdur ettikleri insanlarla ilgili sistemli bir şey yapılmıyor. Kişi kendini aklamaya çalışıyor. Kalmış olduğu sosyal baskılar karşısında başta hükümete ve devlete olan güveni azalıyor veya kayboluyor. Bu hususlar özellikle ve ciddiyetle takip edilmeli ve gözetilmelidir. Hatta açığa alınanlar geriye göreve başlatıldıkları halde bu baskı kurumda mobinge dönüşmekte, insanlar artık devlete millete şevk ile hizmet etmek yerine, “birileri tarafından FETÖ’cü yaftası yapıştırılmadan kazasız belasız bir emekli olabilsek” diye ümitsiz bir tutum içerisinde görevlerine gitmektedirler.

 

 

3.2.5. F. Gülen Örgütün, Devletin Bütün Kılcal Damarlarında ki Yapılanması Tespit Edilmelidir. Girmiş Oldukları Devlet Kurumlarının İmkânlarını Kullanmalarının Önüne Geçilmelidir. Böylelikle Örgütün Gücü Azalacaktır. Böylece artık devlet imkânlarını kullanarak, kimseye şantaj, tehdit yapamayacak ve kumpas kuramayacaklardır.

 

-  FETÖ’cüler uzun süredir yedekli çalışmışlardır. Yani kamuoyunda deşifre olan, yıpranan bir adamlarını, kamuoyunu yatıştırmak için görevden almışlar veya görev yerini değiştirerek, o göreve, o makama yine kendilerinden birisini getirmişlerdir. Bu nedenle Bylock vd delillerle görevden alınan, uzaklaştırılan kimselerin yerine atanması planlananlar, çok iyi araştırılarak atanmalıdır.

 

- FETÖ’cülerle mücadele eden, onların gerçek yüzünü açığa çıkarmaya çalışan, etrafını bilgilendiren veya onların istediği bir şeyi yerine getirmeyen kamu görevlileri de FETÖ’cüler tarafından “FETÖ’cü” diye ihbar edilmektedir. Bu ihbarlar ciddi bir şekilde araştırılarak işlem yapılmalıdır. Bu kimselerin açığa alınmış olmaları bile onlar açısından bir başarı olarak görülmektedir.

 

- Tutuklanan veya yargılanan FETÖ’cülerin bir kısmı da itirafçı konumuna geçerek kendini kurtarmaya çalışmakta ama, kendini kurtarayım derken, herkes tarafından bilinen FETÖ’cüler yanında onlardan olmayan fazladan isimler vererek, mağdur sayısını çoğaltarak, hükümete ve devlete olan desteği azaltarak, hükümetin altını oymağa, gelecek seçimlerde ülkemizi kaos ortamına götürme planlarını adım adım uygulamaktadırlar. Kamuda karar verici durumundaki yönetici insanlar, kısa dönem kendi koltuklarının geleceğini değil, uzun dönem ülkemizin ve devletimizin menfaatini düşünmelidirler.

 

- FETÖ ile mücadele süreci içinde, Türkiye Avrupa Birliği ölçülerinde bir “hukuk devleti” olarak kararlar vermezse; üst aklın da karıştırması ile derin siyasi, sosyal ve ekonomik bunalımlar yaşama ihtimali bulunmaktadır. Kimse, “Cemaat krizini” geçti, bitti sanmasın. Bu kriz, onlarca yıl sürecek... Yara çok daha derin! Mücadeleye ara vermeden devam etmekle birlikte, hukuk ve usul kurallarına da harfiyyen uyulmalıdır. Özellikle İslam’da “Beraatı zimmet asıldır” diye ifade edilen, günümüz hukukunda da “şüpheden sanık yararlanır” kuralına hassasiyetle uyulmalıdır. Bazı idareciler, bu kuralı “şüpheden devlet faydalanır” şeklinde uygulamaya çalışmaktadırlar. Böylece kendisinin ne kadar amansız bir FETÖ düşmanı olduklarını ortaya koymaya çalışmakta ve koltuklarını sağlamlaştırmaya çalışmaktadırlar. Bu kimseler de takip edilerek uyarılmalıdır. Çünkü adalet mülkün/devletin temelidir. Kendi kısa vadeli menfaati için farkında olmayarak veya (kripto FETÖCÜ ise) farkında olarak, hükümetin ve devletin geleceğinin altını oymaktadır.

 

 

3.2.6. F. Gülen Örgütü Başta Peygamberimiz, Kur’an-ı Kerim, Sahabelerin Hayatları, Said Nursi ve Eserlerini Kendi Gizli Hedeflerine Ulaşmak İçin Nasıl Araç Olarak Kullandıkları İlgili Alan Akademisyenleri Tarafından Araştırılarak, Kitaplar Şeklinde Ortaya Konularak Kütüphanelere Konulmalı ve Piyasaya İnsanların Alabileceği Düşük Ücretlerle Sunulmalıdır.

 

            - Bilindiği üzere, FETÖ halkımızı yıllarca bir dini hizmet grubu görüntüsü ile aldattılar. Bu açıdan da bu tahribat yine aynı şekilde düzeltilebilir. Yani Diyanet İşleri Başkanlığından uzmanlara, FETÖ’nün dini kaynakları nasıl yanlış yorumlayarak çarpıttığı, muhkem dini kurallara hangi konularda nasıl aykırı davrandıkları inceletilerek eserler şeklinde herkesin ulaşabileceği şekilde dağıtılmalıdır.

 

            - Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Risale-i Nur Külliyatınım bastırılmaya başlanmış olması, FETÖ’cüleri son derece rahatsız ettiği gibi, Bediüzzaman’ın talebelerini ve samimi okuyucularını da son derece memnun etmiş, başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez olmak üzere sebep olanları teşekkür ve dualarla anmaktadırlar. DİB tarafından, içlerinde Said Nursi’nin talebelerinin de olduğu bir heyet görevlendirilmelidir. FETÖ’nün Risale-i Nurları nasıl taraftar toplamak için, kullandıkları, hakikatları nasıl çarpıttıkları, ve nasıl tahrif etmeye kalktıkları ilmi bir emer olaral ortaya konmalı ve DİB yayını olarak kamuoyu ile paylaşılmalıdır. “Haram yollarla iman hizmeti yapıyorum" demek ve haram yollara tevessül etmek, tam manası ile bir çelişki ve safsatadır. Hiçbir hizmet için haramlara ruhsat yoktur ve olamaz. İman hizmetinin en büyük amaç ve gayesi takvadır. Yani insanları kumar, zina, içki, yalan gibi menhiyatlardan muhafaza etmektir. Hâl böyle iken, haramları hizmet vasıtası olarak görmek ya da savunmak bir çelişki ve tutarsızlık olur ki, bu gibi şeyleri savunmak insanın imanını bile zedeler. İman hizmeti ve bu hizmetlerin metotları meşru ve helal olmalıdır. Meşru ve helal olmayan hizmet metotları, ne İslam dairesinde kalabilir ne de Risale-i Nur dairesinde kalabilir.

 

            - 15 Temmuz 2016, F. Gülen Kalkışmasından sonra toplanan “Olağanüstü Din Şurası Kararları Kitabı” sırf diyanetin hizmete özel kitabı olarak müftülüğün kütüphanesinde kalmamalı, her caminin kütüphanesine kadar gönderilmeli vatandaşlara ulaşsın. Bu ve benzer çalışmalar tüm kütüphanelere gönderilmeli, almak isteyenler de kitapçılarda bulabilmelidirler.

 

            - FETÖ, akademik camiada etkili olabilmek için yurt içi ve yurtdışındaki üniversitelerde tezler yaptırtmış ve bunlar, kamuoyunu etkilemek için kitaplar halinde basılarak piyasaya çıkartılmıştır. Aynı şekilde üniversitelerimizi özellikle Sosyal Bilimler ve İlahiyatla ilgili Enstitülülerimiz bu konularda teşvikte bulunarak tezler hazırlatmalıdır. Bu tezler bu konulara merak duyan veya araştıranlar için bilimsel kaynaklar oluşturmalıdır.

 

            - Bugünler de en çok mağduriyet yaşayanlardan bir kesimi de Said Nursi’nin “Risale-i Nur Külliyatı” isimli kitaplarını okuyan kimseler oluşturmaktadır. Yıllarca FETÖ bu İslam âliminin eserlerini taraftar toplamak için kullandığı anlaşılmıştır. Oysa hassas birimler (Emniyet, Askeriye, Adliye ve Mülkiye) dediği kurumlarda çalışanlar 28 Şubat sürecinden sonra bu kitapları evlerinden kaldırmışlardır. Ama alt düzeydeki halk tabakası için araç olarak kullanmaya devam etmiştir. Hatta konuşmalarını yaptığı yerin arkasındaki kitaplıkta bunları devamlı göstermektedir. Dolayısıyla bu konularda yeteri kadar bilgisi olmayan Emniyet mensupları, Cumhuriyet Savcıları ve Hâkimler; mağduriyetin oluşmasına ve devamına sebep olmaktadırlar. Bu nedenle bu gibi birimlere hizmet içi eğitimler verilerek; tüm İslami hizmet grupları hakkında bunların özellikleri ve İslam’a hizmet tarzlar konusunda bilgilendirilmelidirler. Devletin ve hükümetin arkasında olan bu dindar saf halk kitlelerini devlet ve hükümetten uzaklaştırma oyununa gelinmemelidir. Sait Nursi’nin hayatta kalan talebelerinin hükümetin ve Cumhurbaşkanımızın yanında ve destekçisi oldukları hizmet içi eğitimlerde vurgulanmalıdır. Kısaca ana fikir olarak gelecek cümleler vurgulanabilir: “Sait Nursi’nin önderliğinde ortaya çıkan “Nurculuk” hareketi, hem siyasete hem de silahlı kalkışmaya/isyana karşıdır. Sait Nursi eserlerinde doğrudan bir devlet talebinden söz etmez. Ancak onun inancına göre, Risale-i Nurlar vasıtasıyla bu aziz milletin gençleri daha inançlı ve dindar olduklarında İslâm dünyası yeni bir döneme girecek ve kurtulacaktır. Onun genel söyleminin ve davetinin daha ümmetçi ve İttihat-ı İslâm merkezli olduğunu söylene bilir”.

 

- İslam’ın ehlisünnet inancı,  özellikle eğitimlerde vurgulanmalıdır. Ehlisünnetin akla verdiği önem üzerinde özellikle durulmalıdır. Ehlisünnet inancında, takiyyenin,  peygamberlerin dışında kimsenin masum sayılamayacağı üzerinde durulmalıdır. Kuran’ı Kerimde akletmeyi, düşünmeyi emreden onca ayetlere rağmen akletmeyenlerin dindarlığı, aklını başkasına kiralayanların dindarlığı sadece kendilerini değil koca bir milleti felakete sürükleyebileceğini vurgulayan eserler üretilmelidir.

 

- DİB, özellikle Din İşleri Yüksek Kurulu marifetiyle -özgürlüklerine müdahale edilmeksizin- Türkiye’de din hizmetine ve din eğitimine destek veren sivil dini/sosyal teşekküllerle, İslam’ın tarih boyunca medeniyetler kuran ana yolundan ayrılmamaları, her türlü ifrat ve tefritten uzak kalmaları, daha şeffaf ve denetlenebilir yapılar olması yönünde olarak ortak çalışmalar yapılmalıdır. Ayrıca dini ve ilmi denetim ve rehberlik için Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde üst kurullar oluşturulmalıdır.

 

 

4. SONUÇ

 

 

Allah’ın yardımıyla 15 Temmuz 2016 gecesi, yüz binlerce insanların sokaklara çıkması, bombalara kurşunlara aldırmadan darbeyi önlemesi dünyada görülmüş değildir. Bu zamana kadar darbelere karşı çaresiz kalan, bir şey yapamamanın acısını yıllarca yaşayan milletimiz adeta bir istiklal savaşı vermiştir. Bir Müslüman hiçbir zaman vatanına küsemez, vatan sevgisini yok edemez, hele düşman olamaz. Hele bugünkü Türkiye’de vatanına düşman olan dindar, dindar değil gafildir, haindir.

 

Çok şükür, bugün Cumhurbaşkanı’ndan vatandaşına kadar İslâm’ı yaşayan insanlar büyük çoğunluktadır. Kızlarımız okullarında başörtüsü sıkıntısı yaşamıyor. Kimsenin de başının açık mı kapalı mı olduğuna bakılmıyor. Başı örtülü de okuyabiliyorlar, başı örtülü hâkim, kaymakam, polis, milletvekili, bakan olabiliyorlar. Artık Milli Eğitim okullarında öğrencilerimiz sıkıntısız bir şekilde namazlarını da tahsis edilen mescitlerde kılabilecekler.

 

İslam'ın ilk günlerinden, irtidat tarihinin ilk anlarından itibaren, İslam dünyasının görmüş olduğu en organize, en adi, en alçak irtidat hareketi, bu harekettir.İslâm’a göre Hz. Peygamber’den başka, “masum ve tartışılmaz” bir otorite ve rehber kabul edilemez. Hiçbir kimse ve hiçbir yapı, kendisini dinin mutlak temsilcisi olarak göremez ve insanları kendisine kayıtsız şartsız itaat ve bağlılığa çağıramaz.Hiç kimse aklını, iradesini ve kişiliğini başka birine teslim edemez. Din adına, Allah adına insanların manevi duygularını istismar ederek kurulan yapıların İslam’dan onay alması mümkün değildir. Meclis’i bombalayanlar, dindar Cumhurbaşkanımızı öldürmeye çalışanlar, yüzlerce vatandaşı şehit edenler, binlerce insanı yaralayan FETÖ’cüler; din, vatan, millet, devlet ve demokrasi sevgisi ile dolu olan milletimize mağlup olmuştur. Düşmana saldırma cesareti veren, içimizdeki kötülerdir. Millet bir kale gibiyse; kötüler, gizli yolları düşmana gösterip düşmanın içimize sızmasını sağlayan hainlerdir.

 

Bundan böyle Türkiye darbeler ülkesi olmaktan çıkmıştır. Allah’ın izni ile bir daha darbeye teşebbüs etme fikrini uygulamaya koyamayacaklardır. Zira millet karşı koymuştur, boyun eğmemiştir ve özümsemiş olduğu bir sistemin yıkılmasını istememektedir. Allah bu necip milletimize ezanların susturulduğu darbe günlerinden,  darbeleri susturan salâların okunduğu günleri görmeyi nasip etmiştir.

 

            FETÖ, artık kişisel bir sorun değil, kamuya mal olmuş, Türkiye’nin bir sorunudur. Her silahın en büyük düşmanı kendi cinsinden olandır. Meselâ tankın en büyük düşmanı, tank olduğu gibi, uçağın da en büyük düşmanı yine uçaktır. FETÖ darbeden önceki tüm kötülükleri yargıyı kullanarak, yargı eliyle yapmıştır. En çok da yargı ve hukuk sistemini bozmuştur. Şimdi de ancak yargı eliyle, hukuk yöntemiyle durdurulacak ve bozulan sistem yine yargı kanalı ile düzeltilebilecektir. Bu nedenle FETÖ ile mücadelede, Ceza Adalet Sistemimiz hukuk devleti anlayışı ve gereklerinden asla ayrılmamalıdır. Yaşananlar unutulmamalı gelecekteki hata ve emsal olaylara karşı şimdiden tedbir alınmalıdır.

 

Hem resmi hem de gayrı resmi her alanda örgütlenmiş bu yapıdan tamamen temizlenmek oldukça zor görünmektedir. Bu zorluk örgüt mensuplarının hem sayısal bakımdan çokluğundan hem de kendilerini tamamen tespit edilmemek üzere programlamış olmalarından kaynaklanmaktadır. Çünkü örgüt en başından beri kendisini hep bu tür bir tasfiyeyle karşılaştığında ne yapacağına hazırladı ve özellikle de en hayati alanlarda kendisini yedekledi. Devlet asıl bu yedekleri bulmakta kararlı ve hassas olmalıdır.

 

FETÖ ile ülke içerisinde mücadele ederken, örgütün dış desteği ve bağlantıları henüz aynen devam ettiği unutulmamalıdır. Bu konuda yürütülecek sağlıklı bir dış politika devleti güçlendirecek ve örgütü de zayıflatacaktır. Türkiye dış dünyada yeni bir diasporayla (FETÖ Diasporası) karşı karşıyadır. Sözde Ermeni soykırımı iddiasında olduğu gibi fırsatlar kaçırılmadan Türkî’ye dünyaya kendisini iyi anlatmalıdır. Dış misyonlara gönderilecek kişiler bu konuda eğitilmelidir. O ülkelerde kamu diplomasisini kullanarak, Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesinde haklılığını, eğer tedbir almazlarsa benzer şeyleri FETÖ’nün bu ülkelerde de yapabilecekleri konusunda uyarmalıdırlar.

 

Örgüt mensupları dış dünyanın yardımıyla umutlarını korudukları sürece, hem örgütsel yapı varlığını devam ettirir hem de buldukları her fırsatta ülkemize operasyon yaparlar. Fakat ümitleri kırılırsa çözülür ve dağılırlar. Bu nedenle tüm devlet kurumları var gücüyle örgüt mensuplarının her türlü umutlarını bitirmelidir. Sonsuza dek kaybettiklerini anlamalıdırlar. Ayrıca inandıkları şeyin/davanın aslında koca bir yalan ve kandırmaca olduğuna ikna olmalıdırlar. İşte burada devreye Diyanet İşleri ve ilahiyat fakülteleri girmektedir. Bu kurumlar sahip oldukları tüm imkânlarla Gülen’in kırk yıllık yalanını deşifre etmelidirler. Bu konuda başarılı olunmaz ve örgüt de bir şekilde organize olur ve umudunu devam ettirirse devletin/milletin aleyhine her türlü terör faaliyetlerinin içinde yer alabilirler.

 

Bu fesat yuvalarının yeniden canlanmaması için bundan sonra yapmamız gereken şey, maddî ve manevî kalkınmaya odaklanmaktır, manevî kalkınmayı asla ihmal etmemektir. Yarınlarımızın daha güvenli ve huzurlu olması için ruh köküne bağlı gençler ve nesiller yetiştirmeliyiz. Müslüman her şeyden önce kendi iç dünyasını Dar’ül İslâm (İslam Beldesi) yapmak zorundadır. İslâm yurdu olmayan bir vücudun giriş kapısına asacağın tevhid bayrağı, insana ne kazandırır. Yabancı gemilerin, Türk sularında seyrederken, Türk bayrağı asması, onların Türk Gemisi olduğunu göstermez! Denizde olmasına rağmen, yanarak batan çok gemi vardır.

 

Dinî duygu ve dinî düşünceyi istismar eden FETÖ ve başka örgütlerin çaldığı bütün ıstılahlarımızı, değerlerimizi, evlatlarımızı geri alacağız. Terör örgütlerine verilecek tek bir Müslüman evladı yoktur, olamaz. İslam’ın değişmez yolundan istikamet üzere yürüyeceğiz. Her türlü aşırılıktan, ifrattan, tefritten ve bâtıni yorumlardan uzak, Kur’an ve Sünnet-i Seniye ile orta yolu esas alan İslamî hayatımız zayıflamadan, solmadan yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir. Allah, milletimiz, yöneticilerimizi, İslam dünyasını ve bütün insanlığı orta yoldan, istikametten ayırmasın.

 

 

KAYNAKLAR

 

 

Afyoncu, Erhan (2016): 15 Temmuz 2016 Türkiye’yi Darbeyle İşgal Teşebbüsü, Milli

Eğitim Bakanlığı, 2016-2017 Eğitim ve Öğretim Yılında Öğrencilere Verilen Broşür.

Avcı Hanefi (2010): Haliç’te Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat, 20. Baskı,

Ankara: Angora Yayıncılık, ss. I-VIII + 1-597.

Avcı, Hanefi (2015), Cemaat’in İflası, 1. Baskı, İstanbul: Tekin Yayın Dağıtım San,

ss.1-343.

Benek, Kemal (07.12.2016), “Fırıncı ağabeyle Hekimoğlu İsmail'in 15 Temmuz sohbeti”, 

(http://www.risalehaber.com/firinci-agabeyle-hekimoglu-ismailin-15-temmuz-sohbeti-290645h.htm; Erişim Tarihi: 02.03.2017)

Erdoğan, Recep Tayyip (2016a): “Sevgili Gençler”, 15 Temmuz 2016 Türkiye’yi Darbeyle

İşgal Teşebbüsü, (Hazırlayan: Erhan Afyoncu), Milli Eğitim Bakanlığı, 2016-2017 Eğitim ve Öğretim Yılında Öğrencilere Verilen Broşür, ss.1-22.

Erdoğan, Recep Tayyip (2016b), “Diyanet İşleri Başkanlığı Olağanüstü Din Şurası Açılış

Konuşması”, ss. 5-13,  Dini İstismar Hareketi: FETÖ/PDY, (Editör: Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı),  Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı.

Görmez, Mehmet (2016), “Diyanet İşleri Başkanlığı Olağanüstü Din Şurası Açılış

Konuşması”, ss. 27-34,  Dini İstismar Hareketi: FETÖ/PDY, (Editör: Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı),  Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı.

Güldoğan, Asiye (14.10.2016) : “Hekimoğlu İsmail'den Cemaat'e ağır darbe”

            http://odatv.com/hekimoglu-ismailden-cemaate-agir-darbe-1410161200.html; (Erişim

Tarihi: 02.03.2017).

Hablemitoğlu, Necip (2003): Köstebek 1. Baskı, İstanbul: Toplumsal Dönüşüm Yayınları.

http://www.yeniakit.com.tr/haber/ahmet-keles-gulen-orgutu-piramitini-desifre-etti13351.html;

(Erişim Tarihi: 13.03.2017)

http://www.diyanet.gov.tr/tr/icerik/olaganustu-din-s%C3%BBrasi-sonuc-bildirgesiyle-sona-

erdi%E2%80%A6/37994; (Erişim Tarihi: 13.03.2017)

http://www.yeniakit.com.tr/haber/ahmet-keles-gulen-orgutu-piramitini-desifre-etti-13351.html; Erişim Tarihi: 13.03.2017)

İsmail, Hekimoğlu (2016): Müslüman Darbeci Olamaz Musibet Mektebi, (Yayına

Hazırlayan: İsmail Fatih Ceylan) 1. Baskı, İstanbul: Timaş Yayınları.

Kahraman, İsmail (2016b), “Diyanet İşleri Başkanlığı Olağanüstü Din Şurası Açılış

Konuşması”, ss. 15-19,  Dini İstismar Hareketi: FETÖ/PDY, (Editör: Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı),  Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı.

Keleş, Ahmet (2016): FETO’nun Günah Piramidi, İstanbul: Destek Yayınları.

Kındıra, Zübeyir (2016): Işık Evlerinden Darbeye Fetullah’ın Copları, 4. Baskı, Ankara:

Altaylı Yayınları.

Kurtulmuş, Numan (2016), “Diyanet İşleri Başkanlığı Olağanüstü Din Şurası Açılış

Konuşması”, ss. 21-25,  Dini İstismar Hareketi: FETÖ/PDY, (Editör: Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı),  Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı.

Rûmi, Mevlana Celaleddin (2010): Mesnevi I, Türkçesi: Derya Örs ve Hicabi Kırlangıç,

Yayına Hazırlayanlar: Mehmet Birekul ve A. Yasin Candan, Konya: Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları No:158.

Uzun, Sabri (2015): İN Baykal Kaseti, Dink Cinayeti ve Diğer Komplolar, 3. Baskı,

İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi.

Yıldırım, Binali (2016): 65. Hükümet Programı, Ankara: Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık.

 

 

 

 

Okunma 5317 defa Son Düzenlenme Pazartesi, 11 Aralık 2017 16:27
Yorum eklemek için giriş yapın