Pazar, 14 Aralık 2014 00:00

Sultan Muhammed Alparslan'ın Zaferi ve Bazı İslam Devletleri

Yazan
Öğeyi Oyla
(3 oy)

 SULTÂN MUHAMMED ALPARSLAN’IN ZAFERİ VE BAZI İSLÂM DEVLETLERİ

[09 Aralık 2014 – 16 Safer el-hayr 1436 Salı]                                                                         

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı

M. Ü. İlâhiyat Fak. Öğr. Üyesi

Türk-İslâm târihinde çok önemli zaferler vardır. 26 Ağustos 1071 târihinde, Doğu Anadolu’da Malazgirt Ovası’nda, Büyük Selçûklu Sultânı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romen Diojen’in kuvvetleri arasında meydana gelen “Malazgirt Meydan Muhârebesi”, Türk-İslâm târihinin en büyük zaferlerinden biridir. Türklere Anadolu’nun kapılarını açan bu Selçûklu-Bizans Savaşı, dînî, millî, siyâsî ve askerî neticeleri bakımından çok önemlidir.

Malazgirt Zaferinden sonra, sâdece onbeş yıl içinde bütün Anadolu’nun tapusu, Türklerin eline geçti. Bu bakımdan Malazgirt Zaferi, Türk ve dünyâ târihinde çok önemli bir dönüm noktası oldu.

Selçûklu Türkleri, mezkûr muhârebeden daha yıllar önce, Allahü teâlânın dînini yaymak için Anadolu içlerine gazâ akınları tertîb ettiler. Bu akınlarda, Anadolu’nun, Türklerin yerleşmesine müsâit coğrafî husûsiyet ve zenginliklere sâhip olduğu tespit edildi. 

MALAZGİRT MEYDÂN MUHÂREBESİ

Şimdi Malazgirt harbi hakkında kısa bilgi verelim:

Bizans İmparatoru Romen Diojen, 13 Mart 1071’de İstanbul’dan 200.000’den ziyâde Frank, Norman, Slav, Gürcü, Abaza, Ermeni ve Rumeli’de yaşayan İslâm dînini kabûl etmemiş Peçenek ve Uz Türkleri’nden de ücretli asker alarak Anadolu’ya geçti.

RomenDiojen, doğuya doğru hareketinden önce verdiği nutukta azmini şöyle belirtiyordu:

“Doğu hudûtlarımızda büyük bir İslâm tehlikesi belirmiştir. Bu tehlikeyi büyümeden ortadan kaldırmalıyız. Bizzât ben, ordunun başında bulunarak bu tehlikeyi kesin olarak kaldırmaya gidiyorum.”

İmparator, sâdece Anadolu’yu elinde bulundurmak ve Türkleri yok etmekle kalmayıp, bütün İslâm ülkelerini de almak istiyordu. Horasân, Rey, Sûriye, Irâk-ı Acem ve Irâk-ı Arap vâlîliklerini, komutanlarına vermeyi tasarlamış ve hattâ vâdetmişti. İstîlâ edeceği İslâm ülkelerindeki câmilerin yerine kiliseler açmayı ve bu sûretle İslâm dînini ortadan kaldırmayı da kafasına koymuştu.

Sultân Alparslan, Bağdâd’taki Abbâsî Halîfesine, düşmânla dövüşeceğini bildirdi; o da kendisine bir âlim gönderdi.

Büyük Sultân, savaş başlamadan evvel, bütün müslümân orduların yaptıkları gibi, Halîfe El-Kâim(1031-1075)’in gönderdiğiİbnü’l-Mahlebân’ı, değerli komutanlarından Sav Tigin’le birlikte Romen Diojen’e elçi olarak gönderdi.

Sultân Alparslan’ın hey’eti, müslümânlardan sulh teklîfigötürmesine ve bütün iyi niyetlerine rağmen, 25 Ağustos 1071 sabâhı, Bizans ordugâhında hafîfe alınıp, hakârete uğradı.

Hattâ Romen Diojen, heyet başkanına: “Kışlamak için İsfehân mı, yoksa Hemedân mı daha iyi? ” diye sordu.

Müslümânların heyet başkanı da, Diojen’e: “Atlarınızın Hemedân’da kışlayacaklarından ben de emînim, fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilemiyorum” diyerek gereken karşılığı verdi.

Romen Diojen, müslümânların sulh teklîfini şiddetle reddedip; “Sultânınıza söyleyiniz; kendileriyle sulh müzâkerelerini Rey’de yapacağım, ordumu İsfehân’da kışlatıp, Hemedân’da sulayacağım” dedi.

SULTÂN ALPARSLAN’IN ALDIĞI MADDÎ VE MA’NEVÎ TEDBÎRLER

Malazgirt Meydan Muhârebesi’nde çok büyük bir zafer elde eden Sultân Alparslan, bu meydân muhârebesinde, maddî ve manevî her türlü tedbîri aldı:

1- Muhârebe öncesi Halîfe’den duâ taleb etti. Abbâsî Halîfesi, Cum’a namazından önce câmilerde okunmak üzere, İslâm âleminin her tarafına bir hutbe metni gönderdi ve Alparslan ile ordusunun muzaffer olması için duâ ettirdi.

2- Selçûklular, Bizanslılar’ın kandırarak kendi saflarına kattıkları Türk asıllı birliklerle temâs kurdular. Onların Bizans ordugâhından ayrılarak Selçûklu ordusuna katılmalarını temîn ettiler.

3- Muhârebe gecesi, Alparslan seçtiği bir kuvvetle, Bizanslılara oklar attırıp naralar ile de bütün gece onları ta’cîz ederek yorgun bir hâle düşürdü.

4- Selçûklu Sultânı Alparslan Gâzî, âlim ve devlet adamlarının tavsiyesiyle, muhârebeyi mübârek Cumâ günü yapmayı tercîh etti.

5- 26 Ağustos Cumâ günü askerlerini toplayan Muhammed Alparslan, atından inip büyük bir tevâzu ile secdeye kapandı; “Yâ Rabbî sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda cihâd ediyorum. Yâ Rabbî, niyetim hâlistir. Bana yardım et; sözlerimde hilâf varsa beni kahret!” diye duâ etti.

6- Sonra askerlerine dönerek; “Burada Allahü teâlâdan başka bir sultân yoktur; emir ve kader O’nun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte cihâd etmekte veya benden ayrılmakta serbestsiniz” dedi.

 7- Askerler coşarak hep bir ağızdan; “Aslâ senin emrinden ayrılmayacağız” mukâbelesinde bulundular. Sonra hepsi ağlayarak helâlleştiler.

8- Sultân, beyazlar giydi. Atının kuyruğunu bizzât kendisi bağladı, eline er silâhı olan gürzü alıp, şöyle hitâp etti:

“Askerlerim! Şehîd olursam, bu beyaz elbise kefenim olsun; işte o zaman benim rûhum göklere çıkacaktır. Benden sonra oğlum Melikşâh’ı tahta çıkarınız ve ona bağlı kalınız. Zaferi kazanırsak istikbâl bizimdir.”

Bu nutku, hitâbet sanatının ve muhârebe öncesi psikolojik şartların bütün inceliklerine sâhipti. Askerler coşup, şevke geldiler.

Harpten önce çok kibirlenen, müslümânların 5 katı olan büyük ordusuna güvenen mağrûr Bizans İmparatoru Romen Diojen, onca cengâverliğine rağmen, Sultân Alparslan’ın kahramân ordusu karşısında hiçbir şey yapamadı ve yaralı hâlde bütün mâiyeti ile berâber esîr edildi; ordusu da mağlûb ve perişân oldu.

TARİH BOYUNCA KURULMUŞ OLAN BAZI İSLÂM DEVLETLERİ

Yukarıda, Müslümân-Türklere Anadolu’nun kapılarını açan ve Türk-İslâm târihinin en büyük zaferlerinden biri olan “Malazgirt Meydan Muhârebesi”ni kısaca ele almış; bu Selçûklu-Bizans Savaşından sonra, sâdece onbeş yıl içinde bütün Anadolu’nun tapusunun, Türklerin eline geçtiğini  ifâde etmiştik.

Gerçekten Malazgirt Zaferi Türk, İslâm ve dünyâ târihinde çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ma’lûm olduğu üzere Romen Diojen, doğuya doğru hareketinden önce verdiği nutukta, “büyük bir İslâm tehlikesinden bahsetmiş ve bu tehlikeyi kesin olarak ortadan kaldıracağını” belirtmiştir. Ama bilindiği gibi o da, târih boyunca onun gibi düşünen başkaları da bu emellerine nâil olamadılar.

 İslâmiyet, hiç şüphesiz yeryüzünde en çok devlet kurulmasına vesîle olmuş bir dîndir. Günümüzde de bu en son İlâhî dîn, hiçbir misyoner teşkîlâtı olmadığı, propagandası için devlet hazîneleri sarf edilmediği hâlde, başka dînden olan birçok insan tarafından benimsenmekte ve Müslümânların sayıları günden güne artmaktadır. Bilhassa Afrika’da bir çığ gibi büyüyen İslâmiyet, Amerika, Avrupa, Çin, Japonya... gibi dünyânın her tarafındaki devletlerde de hızla yayılmaktadır. Günümüzde yeryüzünde, yaklaşık 26 milyon km2 toprak üzerinde, bir milyardan fazla (tahminlere göre 1,5 milyar civârında) Müslümân yaşamaktadır.

Bunları bir mukaddime olarak belirttikten sonra, şimdi târihe bir göz atalım:

DÖRT  HALÎFE DEVRİ

Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in (aleyhisselâm)  632 (H.11) târihinde vefâtından sonra, Eshâb-ı kirâm arasından sıra ile;Hazret-i Ebû Bekir (632–634 / H.11-13), Hazret-i Ömer (634-644 / H.13-23), Hazret-i Osmân (644-656 / H.23-35), Hazret-i Ali (656-661 / H.35-40) halîfe seçildiler.

Böylece “Dört Halîfe devri” başladı. Bu devir, [Hazret-i Hasan Efendimizin 6 aylık hilâfeti de dâhil edilince] otuz yıl kadardır. Bunlar, Peygamber Efendimizin vazîfelerini tam olarak yaptıklarından, kendilerine “Hulefâ-i Râşidîn=Râşid Halîfeler” denir. Dört Halîfe Devri (632-661 / H.11-40), İslâmî fazîletlerin yaşandığı “Altın Çağ” olarak kabûledilir.

Bu devirde İslâm orduları Kuzey Afrika, Kıbrıs, Sûriye, Anadolu, Irâk, Îrân içlerine seferlere çıktılar. Buralarda pekçok ülke ve şehir fethederek, İslâmiyeti insanlara ulaştırdılar. Muhârebelerden alınan ganîmetler ile İslâm memleketleri i’mâr edildi, Müslümânlar, hattâ onların idâresi altında bulunan bütün insanlar râhat ve huzûr içerisinde yaşadılar.

EMEVÎLER

İslâm târihinde Dört Halîfe’yi Emevî halîfeleri tâkib etti. Bu arada tabîî ki Hazret-i Hasan Efendimizin 6 ay kadar süren kısa bir halîfelik dönemi de vardır. Dört Halîfe Devrinden sonra İslâm devletinin başına, halîfe (devlet başkanı) olarak, Peygamberimizin kayınbirâder ve kâtiplerinden Hazret-i Muâviye seçildi. Onun Ümeyyeoğullarına mensûbiyetinden dolayı devlet, “Emevîler” adı ile anıldı. Böylece İslâm târihinde Emevîler devri başlamış oldu.

Emevîler Çin, Orta Asya, Hazar ülkesi, Hindistân, bütün Orta Doğu ülkeleri, Kuzey Afrika’dan -İspanya dâhil- Avrupa içlerine kadar geniş bir coğrafyada, aralıklarla sekiz yüzyıl hüküm sürdüler. Emevîler, İslâm dînini İspanya’dan Avrupa’ya soktular. Fas, Kurtuba ve Gırnata Üniversitelerini kurup Batıya ilim ve fen ışıklarını yaydılar.

Şam’daki Emevî halîfeleri 661(H.41)’den 750(H.132)’ye ve İspanya’daki Endülüs Emevî Sultânlığı da 756(H.138)’dan 1492 (H. 898) târihine kadar devâm etti. Şam’daki Emevî Halîfeliğini Abbâsîler devri tâkib etti.

ABBÂSÎLER

Emevîler’den sonra İslâm devleti başkanlığını (hilâfeti), Peygamberimizin amcası Hazret-i Abbâs’ın soyundan olan Ebü’l-Abbâs Abdullah es-Seffâh ele geçirdi. 750 / H.132’de Abbâsîler devri başladı. Devletin başşehri Şâm’dan Bağdâd’a nakledildi.

İslâm dîni, doğuda Büyük Okyanus’tan, batıda Atlas Okyanusu kıyılarına, kuzeyde Rusya içlerinden, güneyde Hind Okyanusu kıyılarına kadar yayılıp, üç kıtada İslâm devletleri hâkim oldu

Abbâsîler [750-1517 / H.132-923] devrinde, hicrî ikinci asırdan îtibâren Abbâsî halîfeleri adına hutbe okutan emîrlikler ve devletler kuruldu.

Irak’taki Abbâsî hilâfeti, 750(H.132)’den 1256(H.656)’ya ve Mısır’daki Abbâsî hilâfeti ise 1257(H.656)’den 1517(H.923)’ye kadar devâm etti.

Abbâsîlerden sonra halîfelik, [arada başka devletlerde kaldıysa da - Memlûkler gibi] en son Osmânlı sultânlarına geçti.

OSMANLI  DEVLETİ

En uzun ömürlü Türk-İslâm devletidir. Bu devlet, Mısır’daki son Abbâsî halîfesinin,1517(H.923)’de,Osmânlı Sultânı Yavuz Sultân Selîm Hân’a hilâfeti bırakmasından sonra, dünyâdaki bütün Müslümânların başı olmuştur. 1281(H.680)’den beri Kayı Aşîreti Reîsi olan Osmân Gâzî tarafından 1299(H.699)’da Söğüt kasabasında kuruldu.

İlk başşehirleri Yenişehir[ve İznik]’di. Daha sonraları da 1326(H.726)’da Bursa, 1364(H.767)’te Edirne, 1453(H.857)’te ise İstanbul başşehir yapıldı. İslâm dîni ile idâre edildi.

Osmânlı Sultânları, 1517(H.923)’de Yavuz Sultân Selîm Hân’ın Mısır’ı fethetmesiyle, halîfeliğin de kendisine verilmesi üzerine bütün Müslümânların da halîfesi oldular.

1908(H.1326)’de halîfelerin salâhiyetleri sınırlandı. Osmanlı Devletinin 1922(H.1340)’de yıkılmasından sonra, 1924(H.1342)’te hilâfete de son verilerek, İslâm halîfeliği yeryüzünden kaldırıldı.

Osmânlı Devletinin hâkimiyeti Avrupa’da Viyana’ya kadar olan yerlerde, Asya’da Kırım, Kafkasya, bütün Ortadoğu ülkeleri, Afrika’da Kuzey Afrika, Hint ve Atlas Okyanusları ile Karadeniz, Marmara, Ege, Akdeniz, Adriyatik, Ummân denizlerinde sürdü. Kıymetli âlimler yetişip, muhteşem ilim ve san’at eserleri inşâ edildi.

TARİHTEKİ BAZI İSLÂM DEVLETLERİ

Yukarıda zikrettiğimiz gibi, İslâmiyet, hiç şüphesiz yeryüzünde en çok devlet kurulmasına vesîle olmuş bir dîndir. Asr-ı saâdetten beri  kurulan büyük İslâm devletlerinden başka, İslâm târihi boyunca, muhtelif zamanlarda, dünyânın çeşitli yerlerinde birçok İslâm devleti kurulmuştur.

Önce Anadolu’da, sonra yakın komşularımızın bulunduğu yerlerde, daha sonra da dünyanın diğer ülkelerinde kurulan İslâm devletlerinden birer nebze [sadece isimlerinden, kuruluş ve yıkılış târihlerinden] bahsedelim.

ANADOLU’DA KURULAN DEVLETLER

Dânişmendliler (1072-1177), Saltuklular (1072-1202), Mengücekler (1072-1277), Türkiye Selçûkluları (1077-1307), Dilmaçoğulları (1085-1192), İnaloğulları (1098-1183), Ermenşâhlar (1100-1207), Çobanoğulları (1227-1309), Eşrefoğulları (13. yy. ortaları-1320), İnanoğulları/Ladik Beyleri (1261-1368), Sâhibataoğulları (1275-1341), Pervâneoğulları (1277-1322), Candaroğulları (1292-1462), Alâiye Beyleri (1293-1471), Karasioğulları (1297-1360), Germiyânoğulları (1300-1429), Hamîdoğulları (1301-1423), Saruhanoğulları (1302-1410), Aydınoğulları (1308-1426), Eretnaoğulları (1335-1381), Dulkadiroğulları (1339-1521), Tâceddînoğulları (1348-1428), Ramazânoğulları (1352-1608), Akkoyunlular (1378-1508), Kâdı Burhâneddîn Ahmed Devleti (1381-1398).

ARABİSTAN YARIMADASINDA KURULAN DEVLETLER

Karmatîler (894-11. yy sonu), Ressîler/Yemen Zeydî İmamları  (9. yy.-1969), Süleyhîler (1047-1138), Resûlîler (1229-1454), Birleşik Arap Sultânlığı (1741-1964), Suudî Arabistan Krallığı (1746-Devâm ediyor.)

IRÂK, SÛRİYE VE MISIR’DA KURULAN DEVLETLER

Mezyedîler (661-1150), Tolunoğulları (868-905), Hamdânîler (905-1004), Fâtımîler (909-1171), İhşidîler (935-969), Mervânîler (983-1085), Ukaylîler (990-1096), Mirdâsîler (1023-1079), Eyyûbîler (1169-15. yy sonu), Memlûkler (1250-1517), Kavalalılar (1805-1953).

İSPANYA ve KUZEY AFRİKA’DA KURULAN DEVLETLER

Endülüs Emevîleri (756-1031), Mülessimînler (11.yy.-12.yy ortası), Murâbıtlar (1056-1147), Muvahhidler (1130-1269), Nasrîler/Benî Ahmer (1230-1493), İdrisîler (789-926), Rüstemîler (777-909), Ağlebîler (800-909), Zîrîler ve Hammâdîler (972-1152), Merînîler ve Vattâsîler (1196-1549), Hafsîler (1228-1574), Fas Şerîfleri (1711-Devam ediyor), Sünûsiyye (1837-1969).

BATI ve ORTA AFRİKA’DA KURULAN DEVLETLER

Gao Sultânlığı (1009-1593), Keita Sultânlığı (1200-1670), Timbuktu Sultânlığı (1336-1468), Bagirmi Sultânlığı (1512-1935), Vaday Emîrliği (1635-1912), Tukulör (Sokoto) Sultânlığı (1801-Devâm ediyor) Futa Callon Emîrliği (1692-1900), Adamava (Yola) Sultânlığı (1809-1901), Kaarta Emîrleri (1670-1891), Bornu Sultânlığı (1097-Devâm ediyor), Kano Sultânlığı (998-1807), Katsina Sultânlığı (1554-1806), Nupe Sultânlığı (1531-1835), Kebbî Sultânları (1515-Devâm ediyor), Kano Emîrleri (1807-Devâm ediyor), Dagomba Sultânları (1500-Devâm ediyor.) [Devam edenler, prenslik şeklindedir.]

ÎRÂN, KIRIM, ORTA ASYA, AFGANİSTÂN VE HİNT YARIMADASI’NDA KURULAN DEVLETLER

Bâvendîler   (665-1349), Sâmânîler (819-1005), Tahîrîler (821-873), Karahanlılar (840-1212), Saffârîler (867-1495), Ziyârîler (927-1090),  Büveyhîler (932-1062), Şeddâdîler (951-1174), Gazneliler (963-1186), Müsâfîrîler (10.yy-11. yy.), Ravvâdîler (10.yy-1071), Hârizmşâhlar (10.yy-13.yy ortası), Kâkûyîler (1008-1119), İsmâîlîler/Haşşâşîler (1090-1273), Büyük Selçûklular (1038-1194), Artuklular (1102-1408), Zengîler (1127-1222), İldenizliler (1137-1225), Salgurlular (1148-1286), Delhî Sultânlığı (1206-1555), Çağataylılar (1227-1370), Altınordulular (1227-1502), İlhânlılar (1256-1353), Muzafferîler (1314-1393), Celâyirliler (1336-1432), Bengâl Sultânlığı (1336-1576), Keşmîr Sultânlığı (1346-1589), Behmenîler (1347-1527), Tîmûrlular (1370-1506), Karakoyunlular (1370-1468), Handeş Fârûkî Sultânlığı (1370-1601), Gucarât Sultânlığı (1391-1583), Cavnpûr Şarkî Sultânlığı (1394-1479), Malvâ Sultânlığı (1401-1531), Giraylar (1426-1792), Buhârâ Hânlığı (1428-1924), Kazan Hânlığı (1435-1552), Kasım Hânlığı (1445-1556), Astırhânlılar (1460-1556), Şeybânîler (1500-1598), Safevîler (1501-1732), Gürgâniye/Bâbürlüler (1526-1858), Afşarlılar (1736-1786), Afganistân Şâhlığı (1747-1973), Zendler (1750-1794), Kaçarlar (1779-1924), Haydarâbâd Nizâmlığı (18.yy-1948), Hîve Hânlığı (1804-1924), Pehlevî Şâhlığı (1924-1979), Îrân [Şîî] İslâm Cumhûriyeti (1979-Devâm ediyor).

İnsanlar nasıl doğup gelişiyor, büyüyor ve ölüyorlarsa, devletler de aynı kaderi paylaşmaktadırlar; yani onlar da doğar, büyür ve ölürler. Çeşitli coğrafyalarda, özellikle Anadolu’da, muhtelif târihlerde, bilhâssa İslâm öncesi dönemlere baktığımızda, âdetâ sayılamıyacak kadar çok devletin ve medeniyetin kurulup yıkıldığını görüyoruz. O hâlde güzel ülkemize sahip çıkmalıyız ki, burası da öncekiler gibi başkalarının eline geçmesin ve târihe mal olmasın.

Okunma 6486 defa Son Düzenlenme Perşembe, 26 Mayıs 2022 15:25
Prof Dr Ramazan AYVALLI

M.Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Yorum eklemek için giriş yapın