Adnan TANRIVERDİ

Adnan TANRIVERDİ

Cumartesi, 19 Ekim 2013 20:34

Neden ASSAM?

"ASSAM"IN KURULUŞ GEREKÇESİ ve AMACI

Geçen yüzyılın başında imparatorluklar dağıldı. İmparatorlukların bünyesinde bulunan milletler Birinci Dünya Savaşının galipleri tarafından güdümlü devletçikler halinde teşkilatlandırıldı. Bağımlı devletler, özgür olduklarını zannettikleri halde, totaliter rejimlere mahkûm edildi. Diktatörler, vasi devletler tarafından korundu ve desteklendi.

İki dünya harbi arasında, batının gelişmiş devletleri daha ziyade faşist diktalarla, Sovyetler ve bağlıları da komünist diktalarla idare edildi.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, batılı devletlerde,  ABD ve İngiltere örnek alınarak, demokratik sistemler yerleşirken, Rusya ve bağımlılarında Komünizm yönetim sistemi olarak benimsendi.

Batı, komünizme karşı Amerika’nın önderliğinde NATO bloğunu, Rusya’nın liderliğindeki Sovyetler Birliği de, azgın kapitalizme karşı VARŞOVA Paktını oluşturdu.

 

28 ŞUBAT

YARGI ÖNÜNDE 

28 ŞUBAT 1997 OLAYININ KAPSAMLI TANIMI;

Zamanın, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir tarafından “Demokrasiye Balans Ayarı” olarak nitelendirilen, Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak tarafından “Post Modern Darbe” olarak vasıflandırılan 28 ŞUBAT 1997 OLAYI;

Milletin İslâmî inancından kaynaklanan yaşam tarzını, din dışı değerlerin hâkim olduğu Batı Dünyası hayat tarzına dönüştürmek maksadıyla;

Planlamasına 24 ARALIK 1983 ( I. Özal Hükümetinin Güvenoyu aldı) tarihinde,icrasına 18 NİSAN 1993 ( 8. Cumhurbaşkanı Merhum Turgut Özal vefat etti.) tarihinde başlayarak 28 Şubat 1997 tarihinde zirve bulan ve 12 Eylül 2010 ( Anayasa referandumu yapıldı)-(Darbe uygulamasının son bulduğu tarihi, “irtica ile Mücadele Eylem Planı İddianamesinin Ergenekon Davası ile birleştirildiği 05 Nisan 2012 tarihine kadar da uzatabiliriz.) tarihine kadar uygulanan;

Müsait yasal mevzuata dayanılarak, Milletin manevi değerlerini tehdit gören seküler, kavmiyetçi, devletçi ve sol ideoloji sahiplerinin kadrolaştığı, Yüksek Yargı, YÖK,  bir kısım Sivil Toplum Kuruluşları, basın ve sermaye sahiplerinin destek ve teşviki ile uygulamasının zirveye ulaştığı dönemdeki Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yüksek Komuta kademesini teşkil eden, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail hakkı Karadayı, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hikmet Köksal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya (ölü), Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, Jandarma Genel komutanı Orgeneral Teoman Koman ve Milli Güvenlik kurulu Genel Sekreteri İlhan Kılıç liderliğinde; zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in gönüllü ve aktif desteği ile Milli Güvenlik Kurulu kullanılarak ve zayıfkoalisyon Hükümetlerinin sebep olduğu istikrarsız siyasi ortamdan yararlanarak;

Meşru Hükümete, Anayasal düzene, TSK, Yargı ve Milli Eğitim başta olmak üzere devlet bürokrasisinde görevli inancını yaşama gayretinde olan kamu görevlilerine, Üniversite ve orta dereceli okulların İslâmi inancını yaşama gayretinde olan öğretim görevlisi ve öğrencilerine, taraflı basın tarafından yapılan hileli ve kötü niyetli propagandalarla sindirilmiş Milletin manevi değerlerine ve İslami İnancını yaşamak azminde olan fertlerinin temel hak ve özgürlüklerine indirilmiş;

Planlı, hazırlıklı ve SİNSİ BİRASKERİ DARBEDİR.

Salı, 17 Eylül 2013 00:00

ASSAM Anayasa Önerisi (2011)

YENİ ANAYASAMIZ HAYIRLI OLSUN

1.       GİRİŞ

TBMM tarihi bir görev üslenmiştir. Daha doğrusu son genel seçimlerde Milletimiz bu görevi TBMM 'ne vermiştir. Meclis de Milletimizin her kesiminin katılımına imkân veren bir çalışma başlatmıştır. Yeni Anayasanın hazırlanmasında, tercih edilen bu yöntemi, herkesin eteğindeki taşı dökmesine imkân veren, önemli bir özellik olarak algılıyoruz. Çünkü yaşanan hukuksuzluklardan bizzat zarar görenlerin söyleyecekleri önemli şeyler vardır.

Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) de son darbe döneminin mağdurları ve siyasi irade üzerinde kurulmuş olan vesayetin mimarı olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli kademelerinde görev yapmış eski mensupları olarak, hem Silahlı Kuvvetlerin görev ve yetkileri, hem de sistemin geneli hakkında söyleyecekleri önemli tespitleri bulunmaktadır.

SURİYE’YE YAPILACAK ASKERÎ HAREKÂTTA

ABD MENFAATLERİ

Suriye’de Kimyasal Silahı kim kullanmış olabilir?

Suriye’de “kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığını araştırmak” üzere teşkil edilen Birleşmiş Millet Heyetinin Şam’da bulunduğu sırada, 21 Ağustos 2013 tarihinde, Şam’ın Guta Banliyösünde 1400 kişinin ölümüne ve 3600 kişinin yaralanmasına sebep olan bir saldırı gerçekleşmiştir.

Suriye Muhalefetinden ve bazı diğer batı kaynaklarından, ölüm ve yaralanmalara kimyasal silahların sebep olduğu iddia edilmektedir.

Seri ölümler, yaralamalar ve maktullerin basına yansıyan ölüm şekilleri ve cansız bedenleri dikkate alındığında sinir gazı kullanıldığına kesin gözü ile bakılmaktadır. BM Gözlemcilerinin ayrıntılı incelemeleri sonucunda, kimyasal silah kullanıldığı kesinleşebilecektir.

Ancak bu silahın kimin tarafından kullanıldığının doğru tespitinin yapılacağı kuşkuludur.

BM heyetinin Şam’da bulunduğu sırada, Beşşar Esed’in kimyasal silah kullanması mantıklı görünmüyor.

Muhalefet tarafından kullanılması da, hem bu silaha sahip olmamaları, hem de zarar görenler kendi taraftarları olduğu için, söz konusu olmamalıdır.

Suriye’deki savaşanlar dışındaki bir güç tarafından kullanılmış olması ise, eğer bu kargaşadan büyük menfaatler sağlayarak çıkma imkânı verecekse, mümkün olabilir diye düşünmek gerekir kanaatindeyim.

HALK AYAKLANMALARI:

TUNUS 'ta; işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluğu protesto etmek için kendisini yakarak intihar girişiminde bulunan Muhammed Buaziz adlı gencin görüntülerinin yayılması üzerine Ülke sathına yayılan gösterilerin daha da artması ile gösteriler halk ayaklanmasına dönmüş ve Ordu Komutanı General Raşit Ammar’ın göstericilere ateş etmeyi reddetmesi üzerine, 23 yıldır iktidarda olan Zeynel Abidin Ben Ali Ülkesini terk ederek Suudi Arabistan’a kaçmıştır. Ben Ali tarafından fesih edilen hükümetin, Başbakanı  Muhammed Gannuçi, Tunus Anayasasına göre Devlet Başkanlığını üslenmiş; eski hükümetin savunma, içişleri, dışişleri ve maliye bakanlarının yerlerini korudukları ve muhalif liderlerin katılımı ile “Ulusal Birlik Hükümeti” ni kurmuş; ancak tepkilerin sürmesi üzerine bu hükümet istifa etmiştir. Ocak ayı sonunda, Muhammed Gannuçi Başkanlığında geçiş hükümeti kurulmuştur. Başbakan Gannuçi, altı ay içinde seçimlerin yapılarak görevin yeni hükümete devredileceğini açıklamıştır. 

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ (BOP) İLE ABD NE AMAÇLAMIŞ OLABİLİR:

Büyük Orta Doğu veya Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Grubu olarak isimlendirilen Projenin kapsamı içindeki Ülkelerin oluşturduğu coğrafya;

  • Dünya adası olarak isimlendirilen Avrupa-Asya-Afrika Kıtalarını bir kuşak şeklinde ortadan bölen;
  • Elinde bulundurana en önemli deniz geçit ve boğazlarına da egemen olarak Dünya Adasının kuzeyini de güneyini de hava ve deniz güçleri ile kontrol imkânı veren;
  • Birleşmeleri halinde dünya hakimiyet mücadelesinde gerçek söz sahibi olma imkanına sahip olan Müslüman Milletleri, bu emellerini hayal bile edemeyecekleri şekilde, kendi içlerinden çıkaracakları kukla iktidarlarla kontrol etme fırsatı bahşeden,
  • Sahip olduğu enerji kaynakları ve deniz ulaştırmasının kavşak noktaları ile Dünya Ekonomisine yön verme imkânını hep elinde bulunduran,
  • Semavî üç büyük dinin Kutsal Mekânlarını bünyesinde bulunduran,
  • Aynı zamanda da güçlü ekonomiler için vazgeçilmez bir pazar özelliği bulunan,
  • NATO’nun hedefine oturttuğu Müslüman Milletlerin Yurtlarını ihtiva eden,

Elinde bulunduran güce daha nice avantajlar bahşeden bir coğrafyadır.

TSK İÇ HİZMET KANUNUNUN
35' İNCİ MADDESİ
TBMM MİLLİ SAVUNMA KOMİSYONUNDA

 

İktidar ve muhalefeti ile, 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunun 35. Maddesinin değişmesi hususunda ülke sathında bir uzlaşma sağlanmıştır diyebiliriz.

 

Bu madde cuntacılar tarafından darbelere dayanak yapıldığı gibi, darbeci cuntaların oluşmasında da teşvik edici bir unsur olmuştur.

 

Mevcut hali ile “Silahlı Kuvvetlerin vazifesi, Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.” bu madde;Silahlı kuvvetlerimizin dış güvenlikten ziyade iç güvenliğe yönelmesine, siyasete müdahale etmesine, siyasi iktidarları vesayet altına almasına ve rejim muhafızı gibi görev yapmasına neden olmuştur.