Bu sayfayı yazdır
Salı, 08 Şubat 2022 16:40

ASSAM Başkan Yardımcımız Ali Coşar Ukrayna-Rusya İlişkilerini Değerlendirdi

Yazan
Öğeyi Oyla
(9 oy)

Rusya ile Ukrayna arasındaki kriz her geçen gün derinleşiyor. ASSAM Strateji ve Güvenlik Uzmanı Ali Coşar, Türkiye’nin diplomatik girişimlerini ve yaşanan gerilimi Pazartesi Sohbetleri’nde değerlendirdi. Putin’in Çin’i arkasına alarak güç gösterisi yaptığına işaret eden Coşar, Ukrayna’nın bir-iki ülke hariç Batı ve NATO’nun umurunda olmadığını söyledi.

  1. Rusya-Ukrayna, savaşın eşiğine nasıl geldi?

Rusya ve Ukrayna'nın iki bölgesi arasındaki etkileşimler, 17. yüzyıldan itibaren resmi bir temelde gelişti, ancak Rusların da ilk başkenti olan Kiev Kinezliği’nin özerkliğini tasfiye ettiğinde ilişkiler sona erdi. 1917 Komünist Ekim Devrimi'nden kısa bir süre sonra, iki devlet yeniden etkileşime girdi. Rusya Federasyonu ile Ukrayna arasındaki modern ikili ilişki, resmi olarak I. Dünya Savaşı sonrasında 1920'de, Ukrayna'nın Rus ve Polonya Kızıl Ordusu tarafından işgali ile iki ülke arasında ilişkiler değişti. Sovyet Rus kuvvetleri Ukrayna'yı ele geçirdi ve iki devlet arasındaki ilişkiler, 1922'de kurulan Sovyetler Birliği'nde uluslararası ilişkilerden iç ilişkilere dönüştü. 1990'larda hem Sovyet Rusya'nın, hem de Sovyet Ukrayna'sının resmi olarak kurucu cumhuriyetleri olduğu bu iki devletin arsında, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının hemen ardından ikili ilişkiler yeniden canlandı. İki ülke arasındaki ilişkiler, 2014 Ukrayna Turuncu devriminden bu yana (2010-2014 arasında Rus Yanlısı Devlet Başkanı Yanukoviç’in 2014’te görevden uzaklaştırılmasından itibaren) ciddi şekilde parçalandı. Yanukoviç  iktidardan uzaklaştırılana kadar çeşitli ticaret anlaşmalarıyla iki devlet ekonomik iş birliği mevcuttu. Sonrasında, Ukrayna'nın doğusunda, Rus ordusu tarafından desteklenen Rusya yanlısı isyancılar ile, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri arasındaki askeri çatışmalar Nisan 2014'te başladı. Ardından 2014’de Rusya'nın Kırım'ı Ukrayna'dan ilhak etmesi ve Rusya'nın, 2020'nin başlarında Ukrayna güney – doğusundaki Donbas[1] bölgesinde yaşanan bir savaşta, Donbas ayrılıkçı savaşçılarına verdiği destek nedeniyle, 13.000'den fazla insanın ölmesine ve Rusya'ya Batı yaptırımları getirilmesine sebep oldu. 17 Mart 2014'te Kırım bağımsızlığını ilan etti. 18 Mart 2014'te Moskova'da Kırım ve Sivastopol'u Rusya'ya katma antlaşması imzalandı ve ertesi gün Ukrayna'nın tüm Silahlı Kuvvetleri Kırım'dan çekildi.  O tarihten beri Ukrayna'nın Rusya'daki en yüksek diplomatik temsilciliği, geçici maslahatgüzarı oldu.  Eylül 2014’ten beri Donbas ayrılıkçı güçleri ile Ukrayna arasında imzalanan çok sayıda ateş-kes anlaşmasına rağmen, çok kere bu anlaşmalar her iki tarafça ihlal edildi.  Son 1 yıldır, Ukrayna güney doğusu ve kuzey sınırlarında, Rus Ordusu, dozu giderek artan bir baskı oluşturan yığınaklanmaya devam ediyor. Kuvvet gösterileri ve tatbikatlar yapıyor.

  1. Ukrayna-Rusya krizinde son durum nedir?

NATO’nun güçlü devletleri İngiltere ve ABD; Ukrayna’ya diplomatik destek başta olmak üzere, son 8 yıldır, her geçen gün sayısı giderek artan askeri malzeme ve modern silahlar vermek suretiyle yardım ediyorlar. İngiltere askeri uzmanlarınca, 20.000’den fazla Ukrayna askerinin eğitildiği bildiriliyor. Ancak, NATO ülkeleri arasında tam bir birlik olduğunu söylemek zor. NATO’ya 1999’da katılan Macaristan ve 2004’te katılan Slovenya Ukrayna’ya asker gönderme konusuna sıcak bakmadıklarını açıkladı. AB (Avrupa Birliği)’nin büyük devletleri Fransa ve Almanya da Ukrayna krizinin bir savaşa dönüşmesini arzulamıyorlar. Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un geçen yıl, “NATO’nun beyin ölümü yaşadığı” yönündeki açıklaması NATO içinde derin bir çatlak işareti olarak değerlendirilmişti.  Ayrıca Fransa, AUKUS[2] anlaşmasının bir sonucu olarak, Avustralya’nın Fransa’dan almayı taahhüt ettiği denizaltıları almaktan caymasının müsebbibi olarak, NATO müttefikleri İngiltere ve ABD’yi suçlamış ve “arkamızdan bıçaklandık” demişti.

Yani, kısacası Ukrayna krizi, ABD – İngiltere ve biraz da eski Sovyet Cumhuriyetlerinden, işgal ile zorla komünist Rus rejim baskısı altında yıllarca yaşayan Polonya dışında, diğer NATO ve AB ülkelerini pek ilgilendirmiyor gibi görünüyor. Batılı ülkeler arasında net bir birlik olmayışı ve Putin’in Çin Devlet Başkanı Chingping ile önceki gün Pekin’de yaptığı görüşmede,
Çin'den NATO'nun genişlemesine karşı Rusya'ya deste
k mesajı verilmesi Rusya’nın moral desteği kazanmasının yanında, doğalgaz satışlarını da kapsayan bazı stratejik anlaşmaların yapılması, batının Swift sistemine alternatif çareler üretilme çalışmaları, Rusya’nın Ukrayna üzerindeki pervasızca yürüttüğü askeri baskının artmasında Rusya’ya cesaret kazanmasına katkıda bulunduğunu değerlendirebilirim. Hatta, Rusya’nın batının muhtemel ekonomik yaptırımlarına karşı, alternatif karşılıklarına Çin & Rusya Stratejik Müttefikliğinin oluşmasına, Batı blokunun, Doğu Avrupa ve Kafkasya içlerine Ukrayna ve Gürcistan gibi ülkeler üzerinden, bitmek tükenmek bilmez yayılmacı hırsının sebep olduğunu söylemek mümkündür.

Her ne kadar Türkiye Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN’ın önceki gün yaptığı Ukrayna ziyareti, bu ülkeyle önceki yıllarda yaptığı ikili anlaşmalara ek olarak ve yeni ticari anlaşmaların imzalanması ile Ukrayna’ya moral desteği ve potansiyel güç kattıysa da, krizi durdurmaya etkisi olmadı. Bununla birlikte, RF başkanı Putin’in ve Ukrayna CB Zelenski’nin Türkiye Cumhurbaşkanı ile yıllardır var olan olumlu diyalog ve samimiyeti, Türkiye’nin arabuluculuk rolünü destekleyen hususlar olduğunu söylemek uygun olur. CB.mızın  Corona virüs hastalığına yakalanmış olması, iki ülke arasındaki arabuluculuk çabalarını (Putin’in Ankara ziyareti de dahil, bir süre geciktirecek ise de, inşallah iyileştiğinde) yapılacak görüşmelerde, nispeten krizin yavaşlamasına katkıda bulacağını öngörüyorum. Son olarak, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Ukrayna-Rusya krizinin diplomatik yollardan çözülmesi yolunda çaba gösterilmesi gerektiğini beyan ettiler. Görüşmede NATO’nun “Rus saldırganlığı” karşısında birleşmesi gerektiğini vurguladılarsa da bunların sözde kalan “beylik” laflar olduğu açıktır. Öte yandan, Macron, Putin ile ikili görüşmeler yaparak, ülkesinin Rusya nezdinde menfaatini sağlamaya çalışmaktadır.

  1. Rusya ile geçtiğimiz hafta yapılan ABD-NATO görüşmelerinden sonuç çıkmadı. Rusya’nın NATO’nun Ukrayna’yı “Üyeliğe almama garantisi” talebinin reddedilmesi NE ANLAMA GELİR?

NATO üyesi bir batılı ülkede yayınlanan ünlü bir gazete haberine göre, ABD Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik askeri tehdidi azaltması karşılığında silahsızlanma anlaşmaları da dahil olmak üzere, karşılıklı güven artırıcı önlemler önerdi. ABD ile NATO, bu belgelerde Putin'in başlıca talepleri olan Avrupa'nın güvenliğine dair ikili anlaşma imzalanması fikrini ve ittifaka yeni üye alınmamasını reddediyor. Ancak bunun yerine, silahsızlanma anlaşmaları ile ilgili müzakereler ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve NATO-Rusya Konseyi gibi forumlarda karşılıklı güven artırıcı önlemler öneriyor. Yani, yukarıda ifade ettiğim beyanlara dayanarak şunu söyleyebiliriz ki; AB ve NATO ülkeleri, arasında tam birlik olmayışı, her birinin kendi menfaati kapsamında Rusya’ya yaklaştığı, Rusya’nın Orta ve batı Avrupa’nın halkı ve endüstrileri üzerinde Demokles’in kılıcı gibi salladığı  enerji kozunu iyi kullandığını, AB’nin krize müdahale edecek güçlü bir ordusunun olmayışı, NATO’nun Ukrayna’ya komşu NATO ülkeleri  Polonya ve Romanya hudutlarına, Rusya’nın Baltık Denizi kıyılarında NATO ülekeleri arasında kalmış Kaliningrad’a 3-5.000 asker göndereceğini beyan etmesi, Rusya’yı Ukrayna üzerindeki işgal planlarından caydırmaya yetmeyecektir. Hele bir de Çin’in stratejik iş birliği ve desteğini bir önceki gün yaptığı anlaşma ile sağlayan Rusya’nın, batının bu yetersiz reaksiyonu karşısında, Ukrayna’ya olan iştahını kabartmaktan öteye gidemez. Muhtemel bir savaşta, en büyük zararı Ukrayna görecektir. Tabii ki, Türkiye ve Romanya gibi komşuları da zarara uğrayacaktır.

  1. İng.-Polonya-Ukrayna Yeni İttifakı hakkında neler söylersiniz?

Ukrayna merkezli jeopolitik kriz derinleşirken, İngiltere’nin NATO’dan da bağımsız olarak, Rusya ile kendi hesabını görmek üzere alternatif planlar geliştirdiğine dair emareler ortaya çıkıyor. İngiltere Polonya ve Ukrayna ile beraber Rusya’ya karşı üçlü bir ittifak kurabileceğinin sinyalini verdi.  Son gelişmeler 100 yıl önce kapandığı sanılan hesapların hala gündemde olduğunu gösteriyor.  1917’deki Şubat ve Ekim devrimlerini takiben İngiltere Kralı Beşinci George’un kuzeni olan Çar İkinci Nikola tahttan indirilerek ailesiyle beraber katledildi. Bu olay taraflar arasındaki kan davasının başlangıcı oldu. O tarihe kadar İran, Afganistan hatta Osmanlı Devleti’ni paylaşmak için gizli anlaşmalar imzalayan iki ülke Rusya ve İngiltere birbirinin amansız düşmanları haline geldi. Rusya’da 1918-1920 arasında patlak veren iç savaşta, İngiltere hem Kızılordu’ya karşı mücadele eden Beyaz Ordu’yu hem de Polonya ve Ukrayna ordularını silah, mühimmat ve askerle desteklemişti. 1920 yılındaki Varşova Muharebesi ile Polonya ordusunun kazandığı kıl payı zafer, Sovyet Rusya’nın ve komünizmin Avrupa’nın batısına ulaşmasını engelledi. Bu süreçte İngiltere, Ukrayna ve Polonya arasında tesis edilen bağlar, İkinci Dünya Savaşı sırasında da devam etmişti. 30 Kasım 2021 tarihinde İngiltere Genelkurmay Başkanlığı’ndan ayrılan General Sir Nicholas Carter da aynı yılın Eylül ayında ABD, Avustralya ve İngiltere tarafından Hint-Pasifik bölgesi için oluşturulan AUKUS İttifakı benzeri yapıların Karadeniz ve Baltık bölgesinde kurulması gerektiğini dile getirmişti. “İngiltere-Polonya-Ukrayna Trilateral İttifakı” söylemi, Carter’ın açıklamalarının altının çoktan doldurulmuş olduğunu gösteriyor.  İngiltere 2014 yılından bugüne kadar yaklaşık 20 bin Ukrayna askerini eğitirken, bu ülke deniz kuvvetlerine gemilere karşı kullanılacak füzeler ile kara kuvvetlerine 1000 den fazla anti-tank roketi temin etti. Ukrayna’nın Karadeniz kıyısındaki donanma tesislerini yenilemesi için de Londra yönetimi 1 milyar 250 milyon sterlin sağladı. İngiltere’nin NATO çerçevesi dışına taştığı aşikâr olan gayretleri Rusya tarafından da yakından takip ediliyor. Nitekim Kremlin yönetimi, Ukrayna konusunda İngiltere ile ayrı bir diyalog yürütmesinin gerektiğinin farkına vararak harekete geçti. Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace, bir süredir karşılıklı olarak birbirlerini davet ediyorlar. Bu karşılıklı davetlerden henüz bir sonuç çıkmadı. Ancak Rus kaynakları, İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss’ın şubat ayında Moskova’yı ziyaret ederek Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüşeceğini bildiriyorlar. Bu ziyaretin tarihi ise henüz kesin olarak saptanmış değil. İngiltere’nin, ABD’nin onayıyla ancak NATO’yu aşacak biçimde yürüttüğü izlenimi veren Rusya siyaseti Almanya’nın Rusya’ya karşı aşırı temkinli politikasının sebebini de açıklıyor olabilir. Almanya Başbakanı Scholz’un 21 Ocak’ta ABD Başkanı Biden’ın Ukrayna krizini konuşmak için yaptığı daveti reddetmesinin arkasında yatan sebep, Avrupa Birliği’nden ayrılan İngiltere’nin kıtanın kaderini ilgilendiren bir konuda fazla ön plana çıkmasının Berlin’de yarattığı rahatsızlık olabilir. Berlin yönetimi bu rahatsızlığı kamuoyuna duyurmak için, “Putin’e saygı gösterilmesini ve Kırım’ın geri alınmasının mümkün olmadığı” sözlerini söylettiği Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Kay-Achim Schönbach’ı feda etmeyi de göze almıştı.  Nitekim, bu beyanın akabinde, adı geçen amiral istifa etti. İngiltere yüz yıl önce Avrupa monarşilerini korumanın yanı sıra Kafkas ve İran petrollerini elde tutmak adına Sovyetler Birliği’ne bayrak açmıştı. Bugün de doğalgaz enerji güvenliği ile demokrasi adına soyunduğu Rusya karşıtı politikalar geçmiştekinden farklı bir sonuç mu verecek yoksa İkinci Soğuk Savaş’ın sınırlarını mı belirleyecek pek yakında göreceğiz. [3]

  1. Güvenlik Konusunda Doğu Avrupa ve Balkanlarda Bir Sorun Var mı?

Evet, bu günkü durum 18 ve 19. Yüzyıllardaki, Çarlık Rusyası’nın tüm Slavları birleştirme anlamına gelen “Panislavist” politikasını kısmen de olsa andırmaktadır. Çünkü, Ukrayna krizinin hızla tırmanmaya başladığı son iki ay içinde, özellikle Sırbistan ve Bosna – Hersek içindeki özerk Sırp Cumhuriyetindeki gelişmeler[4],   Osmanlı Devletine karşı 1804 Sırp ve 1821 Yunan isyanlarını körüklemesi ve 1878’de Bulgar Prensliğinin kurulmasının destekleyicisi Çarlık Rusya’sının politikalarını hatırlatmaktadır. Aynı yüzyıllarda, Rus Çarlığı bir taraftan Balkanlardaki etkinliğini artırırken, diğer taraftan da Kafkasya’da Osmanlı İmparatorluğu ile bir seri savaşlar yapmıştır. Özellikle 1877-78 yıllarında Osmanlı’ya karşı kazandığı 93 Harbi olarak bilinen savaş sonunda neredeyse tüm doğu Trakya, İstanbul ve çevresindeki Türk topraklarını kaybediyorduk. Kuzey Doğu Anadolu Kars – Ardahan -Artvin ve Batum 40 yıldan fazla işgal altında kaldı. 1878’de Rus Ordusu Bulgaristan üzerinden güneye ilerleyerek, İstanbul Yeşilköy’e ve Küçükçekmece Gölünün doğusundaki sırtlara (bu günkü Sefaköy semtini kapsayacak kadar ilerleyen Rus Ordusu, Osmanlı İmparatorluğunun 1918’deki inkırazının başlangıcı olan büyük bir felaketin 3 ana sebebinden birincisine[5] sebep olmuştur. Ayrıca, 1936’larda Türkiye’den Boğazlar ve Doğu Anadolu’da toprak talebinde bulunarak, büyük bir tehdit oluşturmuştur. Rusya’nın liderliğindeki SSCB’nin bu tehdidi nedeniyle, Türkiye kendisini NATO’ya üye olmaya ve batı güvenlik kulübünün içinde yer almaya mecbur hissetmiştir.

Bilindiği üzere, Rusya halkının kahir ekseriyeti Ortodoks Hıristiyan mezhebine dahildir. Balkanlarda da Sırbistan, Karadağ, Yunanistan ve Bulgaristan’da nüfusunun çoğunluğu Ortodoks’tur. Bu itibarla, Rusya tarihte olduğu gibi, günümüzde de kendisini Rus Ortodoks kilisesinin diğer adı geçen devletlerin  Ortodoks kiliselerinin üzerindeki etkisinden de faydalanarak, kendisini 21. yy.da hala  Doğu Roma Medeniyetinin baş mirasçısı gibi görmektedir. Dikkat edilirse, adı geçen ülkelerde dini kültürün de etkisiyle insanların birçoğunun isimi dahi benzer (Dimitri- İvan- Vladimir vb.)  ve hatta aynıdır.  Bulgaristan Orta Balkan dağlarındaki Şıpka Geçidi 1877-78 Osmanlı – Rus savaşının en çetin muharebelerinin yaşandığı yerdir. Ve burada Bulgarlar tarafından yapılan büyük bir Kilisenin kitabelerinde, Ruslara olan hayranlık ve kendilerini Türklerden kurtarıcı olarak Rus devlet adamları kutsanmaktadır. Ayrıca, Bulgaristan 2007 yılından beri AB üyesi olduğu halde, o kilise yolunda hala Bulgar Bayrağı yanında Rus Bayrağı asılmaktadır. Ben buraları Ekim 2021 yılında yaptığım bir seyahatte bizzat içim acıyarak, Şıpka geçidi muharebelerinde kırılan 30.000 kadar Osmanlı şehidimizin ruhlarına Fatiha okudum. Günümüzde de, Rusya bir taraftan bu Ortodoks din birliği ve etnik Slav akrabalığı ve Dil – Kıril Alfabesi birliği üzerinden Balkanları alttan alta karıştırmaya yeniden başlarken, bir taraftan da “Modern Rus Avrasyacılığı” akımı ile, eski SSCB sınırlarına ulaşmayı hedeflemekte, “Yakın Çevre Konsepti ” kavramı ile açıklanabilecek bir hareket tarzı  izleyerek,   kendisinin bekasını sağlayacak ve varlığını güçlendirecek topraklara el atmayı hedeflemekte, NATO’nun ilerlemesine set çekecek bir kararlılık  içinde görünmektedir.

  1. Rusya neden Ukrayna’nın AB ve NATO’ya girme niyetine bu kadar sert tepki gösteriyor?

Rusya lideri Putin’in SSCB’nin yıkıldığı 1991’lerden beri Rusya Federasyonu devlet yönetimindeki engin tecrübesi ve etkinliği, özellikle KGB İstihbarat kökenli bilgi birikimine dayalı devlet adamlığı tecrübesinin de zirveye çıktığı son yıllarda, O’nun son yüzyılın “Deli Petro”su olarak anılmasına sebep olacak bir takım stratejik hamleleri göze çarpmaktadır.

NATO ve AB, Rusya’nın yukarıda ifade ettiğim Stratejik ve tarihi Ana Hedeflerini gerçekleştirmesinin önündeki en büyük engeldir.

Her ne kadar NATO’nun batılı büyük devletleri, Türkiye üzerindeki 1916 Sevr anlayışına dayalı, emperyalist gizli – açık emellerini tam olarak tahakkuk ettirememiş olsalar da, 20. Yy.ın en güçlü tehlikesi SSCB’nin batıya dönük yayılmacılığının önünde adeta bir  kalkan görevi yapmıştır. Türkiye de 1952’den itibaren NATO’ya girerek, bir ölçüde de olsa NATO koruma şemsiyesi altında kalabilmiştir. Bu açıdan Rusya, günümüzde de Türkiye için de büyük bir tehlikedir. Çarlık Rusya’sı Deli Petro’sunun ruhu adeta Putin’de yaşamaktadır. Rusya hiçbir zaman Doğu Roma (Bizans)’ın bir zamanlar başkenti olan İstanbul ve Anadolu topraklarını ele geçirmekten ve sıcak denizlere sahip olmayı, stratejik hedef planından çıkarmayacaktır.

İşte Ukrayna da Türkiye gibi bir NATO üyesi devlet olursa, Türkiye ile birlikte batının en doğudaki iki müttefik devlet, Rusya’nın batıya doğru yayılmacılığının önünde kuvvetli bir set oluşturacak, bu sayede ABD ve diğer NATO ülkeleri, Rusya’nın hegemonyasını adım adım bitirecektir. Yani, Rusya’nın Stratejik tarihi emperyal planları akamete uğrayacak, Karadeniz’den çıkamayacak ve doğu Avrupa’da her geçen gün NATO yayılmacılığı karşısında adım adım, ülke-ülke gerileyecektir. Böylece Jeopolitik pozisyonunu idame ettiremeyen bir RF, her geçen gün eriyecek ve yıkılıp gidecektir. Varlığını takviye ve bekasını tahkim etmek için daha da büyümeye, yeryüzünün daha zengin bölgelerini ele geçirmeye ihtiyaç duymaktadır. Her ne kadar Rusya 17 milyon km.karelik yüzölçümü ile dünyanın en geniş ülkesi ise de, bu toprakların büyük bir kısmı tarım ve hayvancılık açısından çok elverişli değildir. Rusya’yı ayakta tutan fosil menşeli enerji potansiyelidir. Bu kaynakların yakın bir gelecekte tükenmesi mukadderdir. Bu durumda Rus devletini ayakta tutacak, güçlülüğünü idame ettirecek başka yer altı ve yerüstü zenginliklere ihtiyaç vardır.

  1. Putin neden gerilimi tırmandırma politikası yürütüyor?

Rusya, batının filli olarak askeri bir harekatla kendisinin Ukrayna üzerindeki emellerine bir şey yapamayacağını biliyor. O nedenle, bir savaşa girmeden, büyük bir masrafa katlanmadan hedeflerine ulaşmak istiyor. Yaptığı askeri yığınaklanma ile diplomatik politikalarını destekliyor. Böylece, avını bir köşeye sıkıştıran bir kaplan gibi, eski devirlerde bir kaleyi kuşatan devletler gibi tehdit ederek, savaşsız teslim olmasını sağlamaya çalışıyor. Çünkü, savaş tüm taraflar için büyük bir yıkımdır, çok masraflıdır.  Ayrıca BM yasalarına göre, iki taraf arasında çatışmayı başlatan devletin, savaş sonunda ağır tazminat yükümlülüğü oluşmaktadır. Böyle bir sorumluluk ve suçluluk durumuna düşmek istemiyor.

  1. Rusya gerçekten Ukrayna'yı işgal etmeyi mi planlıyor?

Krizi tırmandırarak çözemez ise, tıpkı 2008’de Güney OSETYA savaşında Gürcistan’a karşı yaptığı gibi, bir çatışma ile başlayıp işgal ile son bulan bir planı devreye sokacağına inanıyorum.

  1. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin yakın olduğu tartışmalarını beraberinde getirdi. Peki Rusya'nın planı nedir?

Donbas bölgesindekine benzer Ukrayna içini karıştırmak suretiyle, savaşın fitilini ateşleyecek bir çatılmanın provokasyonunu Ukrayna’nın kuzey sınır komşusu ve Rusya’nın BDT ve Toplu Güvenlik anlaşması üzerinden sadık müttefiki Belarus vasıtasıyla ve kuzeyde ve Ukrayna’nın doğu sınırlarında da  Donbas bölgesindeki yeni bir çatışmada yardıma gelmek bahanesiyle tüm Ukrayna’nın işgali ile sonuçlanacak bir savaşı başlatabilir.

  1. Ukrayna-Rusya krizi ile Almanya-ABD yakınlaşmasının bir işareti mi?

Dünya savaşı sonunda tüm cephelerde yenilen Almanya, zaten ABD’nin etkisi altındadır. Ve ABD bu ülkede çok sayıda üs ve asker bulundurmaktadır. Ve Alman milliyetçileri bu durumdan çok rahatsızdır. Ancak, Almanya, her iki dünya savaşında çok büyük maddi kayıplarla ve savaş tazminatı ile karşılaşmış olduğundan ve büyük insan kayıpları yaşadığından olağanüstü bir çaba ile her iki dünya savaşından sonra hızla toparlanmıştır. Çok disiplinli ve çok çalışkan halkı sayesinde, yeniden dünya sahnesinde söz sahibi olmak istemektedir. Ancak, gayrisafi milli hasılası yılda birkaç trilyon doları geçen bu çok üretken, zengin bir ekonomik güce sahip olmasına ve AB’nin Fransa ile birlikte iki büyük devleti olmasına rağmen Almanya’nın, BM’nin veto yetkisine sahip  daimi üyeleri arasında yer almasına izin verilmemektedir.[6] Almanya, AB’nin lider ülkesi olarak, birliğe alınan diğer Fransa ile diğer  26 üye devlet üzerinde bir etkinlik yarışı içindedir. Sanayi devrimi öncesinde izleyen yüzyıllarda, diğer emperyal sömürgeci batılı devletlerin (İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, vb.)  gerisinde kalan Almanya, 21. yy.da da, ekonomik  ve bilimsel ilerleyişini barış ortamında sürdürmek istemekte, savaş için masraf yapmaktan kaçınmaktadır. Zaten, ABD ve BM’nin diğer daimi üyeleri de 2. Dünya Savaşı sonunda Almanya ile yaptıkları anlaşmalarda ordusunun güçlendirilmesini engelleyecek maddeler koydurmuşlardır.[7] Almanya, Rusya’nın Ukrayna Krizinin kendisini çok ilgilendirmediği imajı vermekte ise de, her iki dünya savaşının asıl sebepleri içinde, Almanya’nın sömürgecilikte diğerlerinden geri kaldığını ve istediği payı alamamaktan kaynaklandığını burada belirtmek isterim.

  1. Putin 7 yıl önce Ukrayna'nın doğusuna asker ve silah yolladı. Bu gizli operasyonların varlığı bugüne dek neden hep reddedildi.?

Bu gibi askeri faaliyetler ortaya çıkana kadar, iddiaya konu olan devlet tarafından ses çıkarılmaması tabiidir. Ayrıca, 21. Yy.ın yeni bir savaş türü HİBRİD[8] savaş yaygınlaşmaktadır. Bu savaşın kuvvetlerini, konvansiyonel kuvvetler yanında, öncelikle özel birlikler oluşturmaktadır. Bunlar, devletlerin resmi özel kuvvetleri olabileceği gibi, devletlerin bu yapıların icraatından kendini sorumlu saymadığı ve paramiliter görünümlü veya sivil olarak görev yapan paralı asker şirketleri de olabilmektedir. Rusya’da bu kapsamda en bilinen WAGNER dışında 16 kadar özel askeri şirket bulunduğu tahmin edilmektedir. 140 milyonu aşkın nüfusa sahip Rusya Federasyonunda bu tip personelin sayısının 500.000 kişi kadar olduğu öğrenilmiştir. Bunların dışında, Rusya’nın sınırlarına komşu diğer devletlerde “Rusofili” olarak adlandırdığı Rus Yanlısı veya Rus asıllı diğer devlet vatandaşları, işgal veya ilhak operasyonlarında etkili olmaktadır. Bu durumda, Rusya bu tip operasyonlarda, üstü örtülü olarak bu tip personel kullandıysa, niçin asker ve silah yolladığını beyan etsin ki?

  1. Rusya'nın 2014'te Kırım'ı ilhakını hatırlatıyor; Kremlin'in güç gösterisi mi yoksa savaş hazırlığı mı yapiyor?

Rusya her ikisini de yapıyor. Bence Rusya bu konuda, hele de sınır komşusu olduğu ülkelere karşı oldukça pişkin ve tecrübeli bir devlet. İşte Kazakistan’da geçen ay yaşanan isyan girişimini de gördük. Suriye ve Libya’daki müdahalelere bakınız.  RF, fırsatını bulduğu ve vakti geldiğini anladığı her zaman planlarını tereddütsüz icra eden bir devlet. O sadece, muhatabının güçlülüğü ve direnmesi halinde geri adım atan bir geleneğe sahiptir.

  1. Rusya ve Ukrayna arasında Karadeniz'de uzun süredir devam eden krizi yeniden tetikleyen ne oldu?

ABD ve İngiltere’nin, Ukrayna’yı NATO şemsiyesi altına alma girişimleri, bu ülkeye yaptıkları gizli  - açık askeri yardımları ile Karadeniz’e sık sık savaş gemisi yollamaları sebep oldu. Ayrıca, Ukrayna’nın Türkiye ile stratejik askeri ve ekonomik iş birliği anlaşmaları ile güçlenme ve silahlanma hamlelerinin katalizör etkisi yaptığı inancındayım.

  1. Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan gerilim ve sıcak çatışma, bölgesel ve küresel dengeleri nasıl etkiler?

Bölgesel olarak, öncelikle Türkiye’yi etkiler. Son iki tüm dünyada etkili olan COVİD-19 Pandemisinden en az etkilenen ülkelerden biri olsak da, üzerine bir de yakın coğrafyamızda yaşanacak bölgesel bir savaştan, Türk Ekonomisi son derece fazla olumsuz etkilenecektir. Dünyada, C-19 pandemisi sonrasında daha çok telaffuz edilmeye başlanan iklim ve gıda krizinin etkinleşmeye başla(tıl)dığı bir duruma, böyle bir savaş, adeta yangına körükle müdahale gibi olur. Çünkü ben her ne kadar dünyada etkili olan küresel hadiselerde, kaderin bir cilvesini görüyorsam da bunların sebeplerini Küresel bir beşerî cüz-i iradenin tetiklediğine inanıyorum. C-19 her nasılsa küresel bir beşerî irade tarafından Post modern bir sömürgecilik anlayışının gereği olarak ortaya atılmışsa, aynen onun gibi, İklim Ve Gıda Krizinin de küresel bir aklın planı olduğuna inanıyorum. Çünkü, Allah (c.c.) hiçbir canlıyı açlıktan ölmek üzere yaratmaz. Yaratmadan önce onların rızkını taahhüt eder. Bugün dünyanın birçok yerinde insanlar ve hayvanlar açlıktan telef oluyorsa, bunun müsebbibi yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlardır. Sömürgeci, doymak bilmez bir hırs sahibi, Kabil soyundan gelen habis ruhlu insanların yönettiği devletlerdir. Bunların hesabı ahirette çok acı olacaktır.  

  1. Bölgenin bu kadar karışık olduğu bir zamanda Türkiye için Erdoğan'ın güçlü liderliği neden önemli?

Sn. Cumhurbaşkanımız; Büyük Selçuklu ve Osmanlı atalarımız zamanındaki büyük devlet adamları gibi, engin bir stratejik bakış açısına sahip, merhametli – şefkatli, millete hizmet etmeyi asıl vazife bilen ve bu millete ancak yüz yılda bir nasip olan, çok değerli bir devlet adamıdır. Pakistan ve başka devletler, Türkiye’nin böyle çok kritik niteliklere haiz bir lidere sahip olduğu için gıpta etmektedirler. Türkiye onun cesur – akıllı ve çok çalışkan liderliği altında, 20 yılda 100 yılda ulaşılamayacak bir kalkınma hamlesini başarmak üzeredir.

Dünyanın büyük devletlerinin başkanları ile kurduğu iletişim becerisi ve dostluklarla, ülkemizin karşılaştığı birçok meseleyi ve krizi pratik olarak ve kolaylıkla çözmüştür. Örneğin; RF Başkanı Vladimir Putin, ülkesinin çıkarlarına ters olsa da, Rusya ile yaşanan anlaşmazlıkların büyümeden çözülmesinde, O’nun dürüst ve güvenilir bir lider olduğunu bir çok kez itiraf etmiş ve hakkını teslim etmiştir.

ABD ve İsrail’in etkisiyle, Türkiye’ye düşmanca tutumlar içine giren bazı Arap Ülkeleri, geçen 8-10 sene sonunda, Türkiye’ye yaklaşma eğilimine girmelerinin sebebi, O’nun güçlü – kararlı ve adil dış politikalarından olumlu etkilenmişlerdir.

Türkiye bölgesinde ve dünyada yaşanan bir çok krizde, dini ve etnik ayrılık gözetmeden tüm mazlum coğrafyaların gören gözü – tutan eli olmuşsa; 40 yıldır bitirilemeyen terör örgütlerinin sonunun yaklaşması O’nun izlediği cesur ve kararlı politikası sayesinde olmuştur ve olacaktır. Ukrayna – Rusya krizinde de konunun bölgesel ve küresel bir yangına dönüşmeden bir şekilde çözülmesi, inşallah O’nun arabulucu mert ve adil yaklaşımı ile olacaktır.

Ancak ne var ki, çok kıymetli Cumhurbaşkanımızın 05 Şubat 2022 günü Corona hastalığına yakalanmış olduğunu üzüntü ile haber aldık.  Ben inanıyorum ki, sadece Türkiye’de değil, tüm gönül ve medeniyet coğrafyamızdaki insanlar, (Müslim – gayriMüslim) O’nun sağlığına kavuşması için (ben de dahil) çok dua ediyorlar. 

Teşekkür ederim.

Ali COŞAR

ASSAM Strateji ve Güvenlik Uzmanı

06.02.2022 - İSTANBUL

 

[1] Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetinin ikisine birden DONBAS denmektedir. 

[2] AUKUS;  Avustralya- Birleşik Krallık (İngiltere – Amerika Birleşik Devletleri kelimelerinin İngilizce baş harflerinden oluşan kısaltmadır.  5 Eylül 2021 tarihinde AvustralyaBirleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından ilan edilen üçlü bir güvenlik paktıdır. Paktla birlikte, ABD ve Birleşik Krallık, Avustralya'yı destekleyerek nükleer enerjili denizaltılar geliştirmesine ve konuşlandırmasına yardım etmeyi ve Pasifik bölgesinde, özellikle Çin’in yayılmacı askeri ve ticari çabalarına karşı set çekmek ve Batı'nın askeri varlığına katkıda bulunmayı hedefliyor.

[3] Değerli Gazeteci ve yazar Sn. Mehmet KANCI’nın  25 Ocak 2022  tarihli yazısından istifade edilmiştir.

[4] Bosna Hersek'te Banja Luka şehrinde, anayasaya aykırı olmasına rağmen "9 Ocak Sırp Cumhuriyeti" günü kutlamaları yapıldı. Kutlamalara, Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Sırp üyesi Milorad Dodik, Sırp Cumhuriyeti (Bosna Hersek’teki Özerk bölge) Başkanı Zeljka Cvijanovic'in yanı sıra Sırp Cumhuriyeti emniyetinin 800 mensubu, SIRBİSTAN Meclis Başkanı Ivica Dacic, SIRBİSTAN Başbakanı Ana Brbanic, RUSYA Büyükelçisi Igor Kalbuhov ve aşırı sağcı Fransız milletvekilleri dahil 2 bin 700 kişi katıldı. Şehirde kutlamalar için caddeler ile devlet kurumlarına Sırp Cumhuriyeti bayrakları asılması dikkati çekti.  https://www.haberturk.com/bosna-hersek-te-anayasaya-aykiri-sirp-cumhuriyeti-gunu-kutlandi-3309244

[5] Diğer iki olay 1 ve 2. Balkan Savaşları ile 1. Dünya Savaşındaki mağlubiyetlerdir. Bu son iki olayın da derin sebepleri 1877-78 deki ağır mağlubiyete dayanmaktadır.

[6] Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 15 üye ülkeye sahiptir. Bu ülkelerden beş tanesi daimî üye, on tanesi ise seçilmiş üyelerdir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde, kararları veto etme hakkı bulunan daimî üyeler Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Fransa, Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya ile on geçici üye ülke bulunur. Dönüşümlü 10 üye ülke her iki yılda bir Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yapılan seçimlerle belirlenir. Konsey Başkanlığı ise ayda bir üye ülkeler arasında el değiştirir. Tüm üye ülkelerin eşit olarak temsil edildiği Genel Kurul, Birleşmiş Milletler'in ana siyasi organıdır Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kararları ise tüm üye ülkeler için bağlayıcıdır. 

[7] 1943'te Tahran Konferansı ve Şubat 1945 Yalta, Temmuz 1945'te Potsdam Konferansı izledi. Ayrıca E Churchill ve Stalin'in Batı Avrupa ve Sovyet etki alanlarının belirlendiği Ekim 1944'Moskova Anlaşması

[8] Hibrit savaş, siyasi savaşı kullanan ve konvansiyonel savaşı, düzensiz savaşı ve siber savaşı yalan haberlerdiplomasihukuk ve dış seçim müdahalesi gibi diğer etkili yöntemlerle sentezleyen bir askeri stratejidir. Saldıran taraf, kinetik operasyonları yıkıcı çabalarla birleştirerek, nihai olarak yine sıcak savaşı kullanır.  Hibrit savaş, son derece uyarlanabilir ve dirençli bir yanıt gerektiren savaş alanının esnek ve karmaşık dinamiklerini tanımlamak için kullanılabilir. 21. Yy.a has bir savaş türüdür.

Link: https://www.yeniakit.com.tr/haber/ukrayna-batinin-umurunda-degil-1625010.html 

Okunma 469 defa Son Düzenlenme Çarşamba, 01 Haziran 2022 09:20