Pazartesi, 01 Haziran 2020 00:00

Başkan Yardımcımız Ersan Ergür’ün Arap İstiklal Gazetesi Ropörtajı

Yazan
Öğeyi Oyla
(4 oy)

SUAL-1; Libya’da ki son gelişmelere bakılınca, özellikle Vifak milislerinin Türk askeri tarafından eğitilmesi, Rusya'nın Hafter'e hava desteği sağlaması ve Türkiye'nin askerlerine saldırı yapılmaması yönündeki uyarıları. Sizce gelişmeler ne yönde olacak?

Cevap;

Bilindiği üzere Kaddafi sonrası Libya Ordusunun eğitimli büyük bir kısmı Hafter tarafında yer almıştı. Bu nedenle başlangıçta Hafter Güçleri ülkede oldukça etkili oldular ve petrol sahaları başta olmak üzere önemli birçok yerin kontrolünü ele geçirdiler. Hafter güçlerine nazaran biraz daha dağınık ve eğitimsiz olan UMH askerlerini ve bölge aşiretlerinden bağlı milislerin Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından eğitilmesi ve düzenli birlikler haline getirilmesi Hafter güçleri karşısında etkili ve güçlü bir konuma gelmelerini sağladı. Tabii ki Türkiye’nin sağlamış olduğu hava desteği de oldukça önemli bir etken oldu. Hava üstünlüğü Ulusal Mutabakat Hükümetine (VİFAK Milisleri) geçince Hafter unsurlarının kontrolündeki yerleşim yerleri tek tek ele geçirilmeye başlandı. Bu durum Türkiye’nin Libya’da ne kadar ciddi olduğunu hem dünyaya hem de Hafter Unsurlarına göstermiş oldu. Türkiye’nin bölgede bulunan askeri unsurlarına karşı bir saldırı gerçekleştirilmesi durumunda meşru müdafaa kapsamında hava ve deniz kuvvetleri ile bölgede etkili bir harekata girebileceğinden endişe ettiklerinden ve aynı zamanda uluslararası diplomaside kısıtlı olan desteklerini de kaybetmelerine vesile olacak bir durum oluşturduğundan buna cesaret edemediler. Böylece Ulusal Mutabakat Hükümeti bölgede üstünlüğü ele geçirdi. Özellikle ülkenin batısındaki stratejik Vatiyye Askeri Hava Üssü'nü Hafter milislerinden geri almasının ardından moral ve motivasyonlarını iyiden iyiye artıran meşru hükümet kısa zamanda bölgede tamamen kontrolü ele geçirecek harekatlarını hızlandıracaktır. Türkiye’nin desteği ile Ulusal Mutabakat Hükümeti bölgede sadece Hafter unsurları ile değil Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya ve Fransa başta olmak üzere birçok emperyalist devletlerle de savaşmaktadır. Ancak Allah’ın yardımıyla Türkiye’nin desteği ile Ulusal Mutabakat Hükümetine bağlı birlikler kısa zamanda zafere ulaşacaktır.

SUAL-2; Türkiye'nin Libya'da, Suriye'dekinden de daha ince bir politika izliyor. Bu durumda NATO'nun Libya hususunda ortak görüşe varamaması ve Rusya ve BAE'nin Hafter güçlerine destek sağlamasının etkisi aşikâr. Gelecek süreçte Türkiye Vifak güçlerinin Libya'nın tamamını kontrol altına almasını sağlayana kadar varlığını sürdürecek midir?

Cevap;

Türkiye’nin Libya’da izlediği ince stratejinin ana sebebi Hafter güçlerinin ciddi anlamda çeşitli devletlerce desteklenmesi ve BM nezdinde güç kazanmasına çaba sarf eden güçlü devletlerin olmasıdır. Daha stratejik ve Uluslararası Hukuku çiğnemeden bölgede bölge unsurlarına destek vermek Türkiye’nin elini Birleşmiş Milletler nezdinde güçlendirmektedir. Bu konu bu nedenle oldukça önemlidir.

Evet kesinlikle Türkiye bölgede mutlak manada ve kalıcı barış ve huzur ortamı sağlanıncaya kadar kalacaktır. Hatta yeni bir siyasi istikrar hükümetinin halkın özgür iradesi ile seçimle yeniden iktidara gelmesine kadarda bu durum devam edecektir. Ancak şunu söylememiz gerekiyor ki Bölgede siyasi istikrarın sağlanması tek başına Türkiye’nin bölgeden ayrılmasına yeterli değildir. Libya Ordusunun yeniden teşkilatlandırılması, lojistik anlamda donatılması ve modern savunma sistemlerine kavuşturulmasını müteakip gerekli eğitim hizmetlerinin verilmesine kadar orada kalmaya devam edecektir. Batı asla bölgede ki emperyalist emellerinden vaz geçmeyecek görünüyor. O nedenle kısa zamanda Türk askerinin bölgeden ayrılmasını beklemek doğru olmaz. Bugüne kadar Hafteri destekleyen ve Türkiye’nin desteği ile güç kaybetmesine karşın Ulusal Mutabakat Hükümetiyle her türlü ilişkiye girmeye hazır olduklarını ifade etmeleri. Bu anlamda dolaylı olarak ilişkiye girmeye çalışmaları bu etkinin batı tarafından da izlendiğini göstermektedir. Hafter’in artık bölgede etki kazanmasının mümkün olmadığı anlayan ikiyüzlü batıya Libya teslim edilemeyecek kadar kıymetlidir.

 

SUAL-3; Türkiye Akdeniz'de varlığını gittikçe arttırıyor, aynı zamanda petrol ve doğalgaz sondaj faaliyetlerini gün geçtikçe genişletiyor. Bu çerçevede Türkiye-Libya anlaşmasını göz önünde bulundurunca; sosyal medya platformlarında hızla yayılan şu soru akla geliyor: Türkiye Akdeniz’de varlığını sürdürürken Libya'yla anlaştığı gibi İsrail ve Mısır'la da anlaşması yapacak mı? Türkiye Akdeniz'de varlığını korumak için bölgedeki düşmanlarıyla anlaşacak mı?

Cevap;

Uluslararası alanda devletlerce mutlak düşmanlık stratejisi takip edilemez. Ülkeler kendilerinin ve bölgenin çıkarları neyse ona göre hareket etmek zorundadırlar. Sonuç itibari ile Kabul edin ya da etmeyin İsrail Devletinin varlığı maalesef bir gerçektir. Bu durumun bugüne kadar gelmesinde sorumlu olan devletlerin ve iktidarların bölge halkı vicdanlarında mahkûm olacaklarını unutmamak gerekir. Elbette hakkaniyet çerçevesinde bölge ülkeleriyle bir antlaşma yapılması makuldür. Çünkü bölgede hakkaniyetli bir paylaşım savaş ve zulümlerin durmasına bir Zemin hazırlayacaktır.

Ancak şu bir gerçektir ki İsrail ve Batı Türkiye ve bölge ülkelerinin menfaatlerine olan hiçbir antlaşmaya yanaşmayacaklardır. Türkiye de mutlak manada İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi başta olmak üzere hiçbir düşman devletle Müslüman kardeşlerinin menfaatlerini öteleyecek bir antlaşmaya imza atmayacaktır. Çünkü nihai manada İsrail bölgede BM nezdinde meşru olsa bile İşgalci bir devlet konumundadır. Türkiye ve Türk halkı için İsrail Devletinin işgal ettiği topraklardan çıkıncaya kadar bu devletlerle bir antlaşma olmasını beklemek hayaldir ve doğrucu bir tespit değildir.

Burada en makul olan hareket tarzı Türkiye’nin Öncelikle Müslüman devletlerle bir anlaşmaya varması ve sonrasında İsrail’i kendi menfaatlerine teslim olacak şekilde antlaşmaya zorlamasıdır.

Şayet bugün Mısırda Mursi Hükümeti olsa idi Hafter başta olmak üzere hiçbir münafık sistemin bölgede tutunmasına Türkiye asla müsaade etmezdi. Maalesef Sisi’nin ABD ye teslim olan kukla bağlılığı Müslümanların değil Batılı emperyalistlerin ve Siyonist İsrail’in menfaatlerinin ön çıkmasına meydan Verdi. Ancak şunu söylemeliyim ki bu durum çok uzun sürmeyecektir.

SUAL-4; Son zamanlarda Tümamiral Cihat Yaycı'nın Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı görevinden istifa etmesi büyük yankı uyandırdı. Bu istifanın arkasındaki sebeplerden birinin Türkiye'nin Libya politikasıyla ilgili olduğu söyleniyor?

Cevap;

Tümamiral Yaycı Türkiye’nin menfaatleri noktasında özellikle Doğru Akdeniz ve Libya deniz Münhasır Ekonomik Bölgesi hususunda etkili bir görüş ortaya koymuştu. Ve bu çerçevede Libya ile yapılan antlaşma bölgede ki münafık devletlerin çıkarlarını bir anda altüst etti. Bu durum sayın Yaycı’nın görevden alınmasından ziyade başarılı bir icraat ortaya koymasına vesile olmuştur.

Ancak aynı şekilde Tümamiral Yaycı’nın bu meseleler çözülmeden Ege Denizinde ki Türk menfaatlerinin gündeme getirilmiş olması yeni bir cephe açılması anlamına gelebilir. Bu maksatla zamansız olan bu görüşün uygulanabilir olmaması nedeniyle görev değişikliğine gidilmiş olması muhtemel olabilir. Ancak bu konuda Türk kamuoyuna yansımış net bir bilgi yoktur. O yüzden bu hususular tahminden öteye gitmez.

Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri binlerce yıllık bir tarihi geçmişe sahip kadim bir ordudur. Bu görev değişikliği Türkiye’nin stratejilerini asla olumsuz yönde etkilemeyecektir.

SUAL-5; Türkiye'nin Akdeniz politikası hususunda Türkiye ve ABD arasında bir mutabakat var mıdır?

Cevap;

Böyle bir mutabakat yoktur. Olması da mümkün gözükmüyor. Çünkü ABD NATO’da müttefiki olan Türkiye’den ziyade İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi menfaatlerini öne çıkararak kendisine bir menfaat ağı kurmak istiyor. Bunu Türkiye ile yapmayacağını bilir. Çünkü Doğu Akdeniz doğal kaynakları bu denize kıyısı olan ülke halkalarının menfaatleri doğrultusunda kullanılmalıdır. Türkiye bu parolayla hareket ettiğinde bu dediğini şekilde bir anlaşma olması söz konusu değildir.

SUAL-6; Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde ve özellikle 12 Ada meselesinde varılan son durum nedir, Akdeniz'deki gelişmelerin bu meseleye ne gibi bir etkisi olmuştur?

Türkiye’nin bu bölgede ki çıkarları ta 1908’li yıllara gider. Ancak genel anlamda Lozan Antlaşmasıyla adaların durumu belirlenmiştir.

Ancak bu konuların henüz gündeme getirilmesi beklenmemelidir. Fakat şu bilinmelidir ki bir gün muhakkak bu bölgede ki menfaatlerine yönelik bir çalışmayı da Türkiye yapacaktır. Ancak Karşı taraflarca atılacak olumsuz bir adım karşısında Türkiye, Suriye ve Libya’da olduğu gibi Adalar konusunda da şiddetli bir şekilde cevap verecektir.

Elbette ki Türkiye’nin Libya ile başlayan deniz hakimiyeti bölgede kaçakçı gibi hareket eden muhatapları endişelendirmiş olabilir.

SUAL-7; Türkiye Libya harekâtı sırasında Tunus, Cezayir ve Fas gibi ülkelerle ilişkisi ne safhadadır, harekatın bu ilişkileri nasıl etkilemiştir?

Cevap; Türkiye ile bölge ülkelerinin asırlara dayanan bir dostluk ilişkisi mevcuttur. Halkalar arasında bugüne kadar asla bir sorun çıkmamıştır. Birinci Dünya Savaşından sonra bölge ülkelerini başında ki kukla idarecilerden kaynaklanan bir ayrılık söz konusu olduğu da bir gerçektir. Ancak artık halk ve idareciler yavaş yavaş batılı emperyalistlerin bölgede ektikleri nifak tohumlarını fark etmiş durumdadırlar. Türkiye ile bölge ülkelerinin sadece coğrafi komşuluk birlikteliği yoktur. Aksine din ve İslam kardeşliği hukuku daha önceliklidir. Dolayısı ile gelişen ve gerek ekonomik ve gerekse siyasi anlamda etkin bir konuma gelen Türkiye’ye karşı söz konusu bu ülkelerce bir yakınlaşma başlamıştır. Gelecek yıllarda bu ilişkiler daha da artacaktır.

Yeter ki bir birlik ve beraberliğimizi doğru menfaatler üzerinde tesis etmeyi başaralım.

Bölge halkına din kardeşlerime sevgi ve saygılarımı sunmaktan mutluluk duymaktayım. Bundan sonraki süreçte Müslümanların sorunlarının artık Müslüman devletlerce, Kendilerince çözülmesi zamanı gelmişti ve geçmektedir. Son yüzyıldır bölge zenginliklerini bir liraya alıp 10 liraya sattıkları silahlarla yoksullaştırdılar. Üstelik araya soktukları nifaklarla birbirimizle savaştırıp ellerini ovuşturarak bizleri seyrettiler.

Önümüzde ki asrın İslam asrı olmaması için hiçbir sebep yok. Artık birbirimizle olan ticari ve siyasi iş birliğimizi artırıcı faaliyetlerimize ağırlık vermemiz gerekmektedir.

ASYA ve AFRİKA (ASRİKA) düzleminde kurulacak ekonomik ve siyasi bir köprü bunu fazlasıyla sağlayacaktır.

Ropörtajın orijinal yayın linki : https://www.alestiklal.net/ar/view/4893/dep-news-1590594803

Okunma 3121 defa Son Düzenlenme Çarşamba, 21 Ekim 2020 09:55