İlk ikisine katıldığım ve düzenleme kurulunda yer aldığım bu kongrelere farklı İslam ülkelerinden katılanlarla - çoğunluğu akademisyen ve sivil toplum kuruluşu yöneticisi ve üyeleri- yaptığımız görüşmelerde Türkiye'nin bir model ülke olarak görüldüğünü ancak bu kongrelere katılanların İslam ülkeleri yöneticileri olmadığını belirtmekte fayda bulunmaktadır. Bu hususu vurgulamamın sebebi İslam ülkelerindeki yöneticilerin ve siyasilerin toplumlarının genelinden farklı düşündüklerini açıklamaktır. Günümüzde, İslam ülkelerinin yöneticileri bu düşünceleri ve uyguladıkları politikalarla ülkelerini emperyalist devletlerin kuklası durumuna getirmiş ve kendi halkı başta olmak üzere diğer ülke Müslümanlarına da zarar vermeye devam etmektedir.
Emperyalist devletler tarih boyunca Haçlı seferleri dahil olmak üzere İslam ülkelerinin güçlenmesini, bir araya gelmesini, birlikte hareket etmesini engelleyici ve İslam ülkelerini ayrıştırıcı politikalar geliştirmiş, siyasetle yapamadıklarını silahla yapmaya çalışmışlar, kendi aralarındaki mezhepsel farklılıkları gözetmeden birleşerek, müşterek ordular kurarak İslam ülkelerine saldırmış ya da ülke içi farklılıkları kullanarak kaos ve kargaşa çıkararak tahakküm altına almış, iktisadi ve kültürel açıdan İslam ülkelerini sömürmeye devam etmişlerdir.
Bu durum karşısında ne yapılacak? Ne yapılması gerekir? sorusuna karşılık verilecek cevaplar; ya her şeyi kabullenerek emperyalist devletlerin kuklası durumuna gelmek ya da birlikte hareket etmek, iş birliği yapmaktır. Ancak günümüz uluslararası siyaset ve İslam ülkelerinin yönetimlerinin farklı yaklaşımları İslam ülkeleri birlikte hareket edebilir mi? ya da birleşir mi? sorusunun cevabını olumsuz kılmaktadır.
Bugün İslam coğrafyası kan ağlamaktadır. Bütün çatışmalar İslam coğrafyasında olmaktadır. Bunları önleyebilmek için yapılması gereken husus bütün İslam ülkelerinin siyasi ve iktisadi emeller düşünmeden birlikte hareket etmesini sağlamaktır. İslam coğrafyasında Alevi- Sünni, Şii-Sünni vb. mezhepsel farklılıklar ile etnik farklılıkları zenginlik kabul edilip İslam'ın hiçbir mezhebin ya da etnik grubun tekelinde olmadığı düşüncesinden hareket ederek kucaklaşmak, siyasi, iktisadi, askeri ve sosyal alanlarda birlikte hareket edilmesinin yolunu, yöntemini bulmak sanırım en iyi yaklaşımdır.
ASSAM Kongrelerinin çıkış noktası öncelikle İslam ülkelerinin birlikte nasıl hareket edeceğinin belirlenmesi, sonrasında iktisadi, askeri ve siyasi alanlarda işbirliğinin yapılması ya da birleşmeye gidilip gidilemeyeceğinin belirlenmesi, bunun için bir zemin hazırlanması olduğunu düşünüyorum. Kongrelerde bununla alakalı öncelikle İslam ülkeleri yönetim sistemleri incelenmiş, ardından iktisadi hususlar tartışılarak neler yapılabileceği konuşulmuştur. En son kongrede ise savunma sanayi hususları görüşülmüştür.
Bu hususun sadece ASSAM'ın görevi olmadığını, bütün Müslümanların bu düşüncede birleşmesinin elzem olduğunu belirtmekte yarar bulunmaktadır. Bu hususla alakalı toplumun tüm kesimlerinin demokratik zeminde birbirlerini kırmadan, hakaret etmeden düşüncelerini açıklaması, tartışması gerekmektedir.
Alıntı:https://www.detailhaber.com/islam-ulkelerinin-bir-olmasi-gerekir-mi-598yy.htm