Perşembe, 18 Ocak 2018 00:00

İSLAM’DA DEVLET, DEVLET BAŞKANI

Öğeyi Oyla
(2 oy)

Devlet, bilindiği gibi: Belli sınırlar içerisindeki insan topluluğuna ait siyasî hâkimiyetin teşkilâtlanmış şeklidir.

İslâm Devlet başkanına, tarihi seyri içerisinde: “Halife, İmam, Emirulmüminin, Ululemre, Melik, Sultan, Padişah” denilmiştir.


İslâm: Hem DİN’ dir, hem DEVLET’ tir. Hem DÜNYA’ dır, hem AHİRET’ tir. Birbirinden ayrı olamaz.

Devlet, bilindiği gibi: Belli sınırlar içerisindeki insan topluluğuna ait siyasî hâkimiyetin teşkilâtlanmış şeklidir.

İslâm Devlet başkanına, tarihi seyri içerisinde: “Halife, İmam, Emirulmüminin, Ululemre, Melik, Sultan, Padişah” denilmiştir.


İslâm: Hem DİN’ dir, hem DEVLET’ tir. Hem DÜNYA’ dır, hem ÂHİRET’ tir. Birbirinden ayrı olamaz.


Akaid ve fıkıh kitaplarımızda konu şöyle özetlenmiştir:

والمسلمونَ لا بدَّ لهم من إمامٍ ليقومَ بتنفيذِ أحكامِهِم، وإقامَةِ حُدودِهِم، وسَدّ ثُغورِهِم، وتجهيزِ جيوشِهِم، وأخذِ صدقاتِهِم، وقهرِ المُتَغَلبَةِ والمُتلَصّصَةِ، وقطاعِ الطريقِ، وإقامَةِ الجُمَعِ والأعيادِ، وقطعِ المنازعاتِ الواقعةِ بينَ العبادِ، وقبولِ الشهاداتِ القائمةِ على الحقوقِ، وتزويجِ الصِّغَارِ والصَّغَائِرِ الذينَ لا أولياءَ لهم، وقِسمةِ الغنائمِ ونحوِ ذلك.

Müslümanlar için: Dini hükümleri geçerli kılmak, hadleri (dini cezaları) uygulamak, sınırları sağlamlaştırmak, askerleri teçhiz etmek, zekâtları almak, baş kaldıranları, hırsızları, yol kesenleri yani anarşist ve teröristleri kahretmek, Cuma ve Bayram namazlarını kıldırmak, kullar arasında vaki’ olan davaları halletmek, haklar üzere getirilen şahitlikleri kabul etmek, velisi olmayan küçük erkek ve kız çocuklarını evlendirmek, ganimetleri taksim etmek ve diğer hususları halletmek için bir İmam (Devlet başkanı) mutlaka lazımdır.
Bu ve benzeri metinlerde: Devlet başkanının vazifeleri ana hatlarıyla sayılmış oldu. Buradan İslam devletinin hem dünya ve hem de ahiret işlerini yürütmekle vazifeli olduğu da anlaşılmaktadır.

Devlet Başkanının Bazı Hususları Kısaca Şöyle Beyan Edilmiştir.

ثم ينبغي أن يكونَ الإمامُ ظاهرًا لا مُختفيًا ولا مُنتظرًا، ويكونَ من قريشٍ، ولا يجوزُ من غيرِهم، ولا يَختَصُّ ببني هاشمٍ وأولادِ عليٍّ رضي الله عنه، ولا يُشتَرَطُ في الإمامِ أن يكونَ معصومًا، ولا أن يكونَ أفضل من أهلِ زمانِهِ، ويُشتَرَطُ أن يكونَ من أهلِ الولايةِ المطلقةِ الكاملةِ، سائِسًا قادرًا على تنفيذِ الأحكامِ، وحفظِ حدودِ دارِ الإسلام، واستخلاصِ حَقّ المظلومِ من الظالمِ.

Bu İmam’ın, zahir olması yani açıkta bulunması gerekir. Gizlenmiş, beklenilen olmaması gerekir. İmam Kureyş’ten olur. Başkalarından olması caiz değildir. Beni Haşim ve Hz. Ali (R.A.)’nun evlatlarına mahsus değildir. (Şia’ya reddiyedir.)
İmam’ın ma’sum olması şart değildir. Zamanındaki halkın en faziletli olması da şart değildir. Mutlak kâmil velayet (idareci) ehlinden ve siyaset ehli olması, dini hükümleri geçerli kılmaya, İslam yurdunun sınırlarını korumaya ve zalimden mazlumun hakkını almaya kadir, muktedir olması gerekir.
Kısacası: Ülke yönetimin çok iyi bilmeli, ıslah ve fesat yollarını kavramalı, dini hükümleri uygulayabilmek için kuvvet sahibi olmalıdır.

Meşru Devlet Başkanına Biat Etmek Şarttır.
Hz. Muaviye (R.A.) den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
من مات بغير إمام مات ميتة جاهلية
“Yaşadığı zamandaki imama biat etmeden ölen kimse sanki cahiliye ölümü ile ölmüş olur...”  Buyuruyor.

Bütün Meşru Konularda Devlet Başkanına İtaat Şarttır.
ALLAH Teâlâ şöyle buyuruyor:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي اْلأَمْرِ مِنْكُمْ فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ اْلآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
“Ey iman edenler! ALLAH Teâlâ’ya itaat edin. Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimize ve sizden olan ululemre yani idarecilere de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, ALLAH Teâlâ’ya ve ahirete gerçekten inanıyorsanız, onu ALLAH Teâlâ’ya ve Resul’e götürün, onların talimatına göre halledin; bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.”
Bu Âyet-i kerime gereğince hakiki gerçek bir Müslüman:
1- ALLAH Teâlâ’ya itaat eder, O’nun emirlerini yapar, yasaklarından kaçınır.
2- Resulullah (S.A.V.) Efendimize itaat eder, O’na biatlidir, O’nun Sünnetini hayata uygular, O’nun emirlerini tutar ve yasaklarından kaçınır.
3- Ulul-emre yani Mü’min olan emir sahiplerine itaat eder.
Ululemr: Emir sahipleri, emir verme salâhiyeti taşıyan ve bu konumda olanlar yani âmirler, âlimler demektir.
“... Sizden olan ululemre itaat edin.” buyrulduğuna göre, bunların belli kişiler ve makam sahipleri olduğu, iman ve dünya görüşü itibariyle Müslüman olanlardan seçildiği veya tayin edildiği, meşru buyruklarında bunlara itaat etmek, ALLAH emri ve dinin gereği olduğu anlaşılmaktadır.
Kısacası: Hakîkî gerçek bir Müslüman: ALLAH Teâlâ’ya, Resulüne, kendisinden olan emir sahiplerine; Dine bağlı kaldığı ve sınırları çiğnemediği müddetçe itaat eder.

Devlet Başkanına İtaatle İlgili Olarak:
Irbaz b. Sariye (R.A.) şöyle dedi: Resulullah (S.A.V.) Efendimiz bize çok tesirli bir öğüt verdi. Bu öğütten dolayı kalpler ürperdi, gözler yaşardı. Bizler:
- Ya Resulullah! Bu öğüt, sanki ayrılmak üzere olan birinin öğüdüne benziyor, bari bize bir tavsiyede bulun, dedik. Bunun üzerine:
أوصيكم بتقوى الله والسمع والطاعة وإن عبدا حبشيا فإنه من يعش منكم بعدي فسيرى اختلافا كثيرا فعليكم بسنتي وسنة الخلفاء المهديين الراشدين تمسكوا بها وعضوا عليها بالنواجذ وإياكم ومحدثات الأمور فإن كل محدثة بدعة وكل بدعة ضلالة
“Size, takva sahibi olmanızı, başınıza bir Habeşli köle bile emir olsa, onu dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Benden sonra sağ kalıp uzunca bir hayat sürenler pek çok ihtilaflar görecekler. O zaman sizin üzerinize gerekli olan, benim sünnetime ve doğru yolda olan Hulefâ-i Raşidin’in sünnetine sarılmanızdır. Bu sünnetlere sımsıkı sarılınız. Sonradan ortaya çıkarılmış bid’atlardan şiddetle kaçınınız. Çünkü her bid’at dalâlettir, sapıklıktır.”  Buyurdular.
Görülüyor ki, Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, sahabe-i kiramın isteği üzere onlara çok kısa, fakat gerçekten çok muhtevalı bir tavsiyede bulunmuştur:
İlk tavsiye ettiği şey takva oldu. Takva çok geniş anlamlı bir terimdir. Kısaca belirtmek gerekirse ALLAH Teâlâ’dan korkmayı, ALLAH Teâlâ’ya karşı günah işlemekten sakınmayı, O’na son derece saygılı olmayı, dinin emrettiği her şeye gücü ölçüsünde sarılmayı, yasakladıklarından da uzak durmayı ifade eder.
Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin takvadan sonra tavsiye ettiği ikinci önemli konu, emiri  yani devleti yöneteni dinlemek ve ona itaat etmektir. Hatta bu yönetici, toplumun en alt tabakası içinden çıkmış biri de olsa, ona itaat mecburiyeti vardır.
Nitekim hadis-i şerifte “Habeşli bir köle bile başınıza emir olsa” denilmektedir ki, İslâm Hukukuna Göre Kölelerin Emirliği Caiz Değildir. Bu; bir faraziye, bir varsayımdır. İTAATİN ÖNEMİNİ KAVRATMAK, FİTNEDEN KORUNMANIN YOLUNU ÖĞRETMEK, BAŞSIZLIĞIN FELAKET OLDUĞUNA DİKKAT ÇEKMEK İÇİNDİR. Ancak yöneticiyi dinlemek ve ona itaat etmek, her hâl ü kârda mutlak bir emir değildir. Dinleme ve itaat: Ancak dinin uygun gördüğü ve meşru olan hususlardadır.
Hz.Ali (R.A.) dan rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
لا طاعة لمخلوق في معصية الله عز و جل
“ALLAH Teâlâ’ya isyan olan yerde, mahlûka itaat olmaz.”  Buyurmuşlardır.
Yine Hz.Ali (R.A.) den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
لا طاعة في معصية الله إنما الطاعة في المعروف
“ALLAH Teâlâ’ya isyan hususunda hiçbir kimseye itaat yoktur. İtaat ancak meşru konulardadır.”  Buyurmuşlardır.
Hz.Hasan (R.A.) den rivayete göre de Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
لا طاعة لمخلوق في معصية الخالق.
“Halık’a yani ALLAH Teâlâ’ya isyan olan yerde, mahlûka itaat olmaz.”
Abdullah b. Ömer (R.A.) den rivayet edilen diğer bir hadis-i şerifte de Resulullah (S.A.V.):
على المرء والطاعة فيما أحب وكره إلا أن يؤمر بمعصية فإن أمر بمعصية فلا سمع ولا طاعة
“Müslüman bir kimseye, hoşuna giden veya gitmeyen her hususta amirini dinleyip itaat etmek gerekir. Ancak, bir masiyetle yani ALLAH Teâlâ’ya isyan emredilmişse o müstesna! Eğer bir masiyet emredilmişse ne dinlemek vardır, ne de itaat, buyurmuşlardır.” 
Kısacası: Yöneticilerin, günah olan emirlerine itaat edilmez. Bu çeşit emirlere uyulmaması, isyan demek değildir, pasif mukavemettir. Çünkü itaatin zıddı her zaman isyan ve başkaldırma değildir. YÖNETİCİLERİN, GÜNAH OLAN EMİRLERİ SEBEBİYLE ONLARA KARŞI AYAKLANMAK VE HARP İLAN ETMEK CÂİZ GÖRÜLMEMİŞTİR. ALLAH Teâlâ’nın emirleri yerine getirilmeye devam edilir. Zalimin zulmüne sabredilir. Ahmed b. Hanbel, İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam Şafii gibi büyükler zulmü, işkenceyi ve hatta idamı göze almışlar ama insanları isyana teşviki düşünmemişlerdir.
Çünkü isyanda toplumun fitneye sürüklenmesi ve daha büyük musibetlere uğraması söz konusudur. İslâm, fitneyi önlemek ve ortadan kaldırmak için meşru sayılan her yola başvurur. ALLAH Teâlâ:
“وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ = ... Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür...”
“وَالْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ الْقَتْل = ... Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır...”  Buyurarak, fitne çıkarmanın adam öldürmekten daha büyük bir günah olduğunu bildirmiştir.
Bir emire, devlet başkanına itaat etmenin şartı ise, onun soyu sopu ve nesebi değildir. Burada aranan şart, emirin İslâm’a uygun davranıp davranmadığıdır. Yönetici âdil de olsa, zalim de olsa, onun emirlerinin İslâmî olup olmadığına bakılır. Kişinin kendi hali ve yaşama biçimine göre karar verilmez. Çünkü onun hali gizli kaldığı sürece kendi şahsını ilgilendirir

Okunma 11515 defa Son Düzenlenme Cuma, 18 Eylül 2020 11:33