Bilginin sular seller gibi aktığı günümüzde, her konuda herkes, doğru veya yanlış, eksik veya tam bilgiye dayanarak kendince bir fikre sahip… Sonuçta kendisini haklı ve farklı düşünenleri ise haksız kabul ediyor.
Televizyon ekranlarında pek çok yorumcu, çeşitli programlarda çıkıp günlerce incir çekirdeğini doldurmayacak tartışmalar yapıyorlar. Diplomatlar bir araya gelerek küresel krizlere çözüm arıyorlar, devlet başkanları her derdin devası bende diyerek meydanlarda arz-ı endam ediyorlar ama nafile… Herkes her şeyi söylüyor ama gözümüzün önünde cereyan eden olaylar maalesef açık ve doğru şekilde değerlendirilmiyor. Günün sonunda küresel krizler devam ediyor.
Sizce Rusya – Ukrayna savaşı ne zaman ve nasıl biter? İsrail’in Filistin’i işgalinin Ürdün, Suriye, Mısır hatta Türkiye’yi işgale kadar uzanması ne kadar zaman alır? Stratejik karar alma mekanizması nasıl işliyor? Bereket versin ki mühendisler sosyal olayları değerlendirmek için yöntemler geliştirmişler. Çözüm seçeneklerini anlayabilmek için illa da mühendis mi olmak gerekiyor! Bir gerçek var ki mühendisler için bu tür çalışmalar vaka-i âdîyye’den addediliyor efendim. Ama sabırlı ve çalışkan bir insan için bu çalışmalar zorlu da olsa içinden çıkılmaz şeyler değil. Putin, Trumph, Netenyahu vb de böyle karar alıyor…
ASSAM Küresel Krizlere Çözüm olabilecek model/ler üretme konusunda çalışmalar yürütmektedir. Bu kapsamda krizlerin sebeplerinin tanımlarını doğru yapmanın gerekliliğine inanarak yaptığımız çalışmayı takdim ediyorum. Yaklaşık 50 sayfayı bulan çalışmanın önsöz ve sonuç bölümleri aşağıya alıntılandı. Tamamı için ekli pdf dokümanı indirebilirsiniz.
İsrail’in Filistin’de yürüttüğü işgal ve soykırım faaliyeti İngiltere’nin desteği ile 1945’te başlamış, ABD’nin desteği ile 1948’de İsrail işgal ettiği topraklarda bağımsızlığını ilan etmiştir. 1948’den günümüze kadar sürekli genişleyerek devam eden işgale yönelik tepkilerin sonuncusu olan “Aksa Tufanı”nın medya ayağı sayesinde, tüm dünyanın gözleri küresel krizlerin kaynağına yöneldi.
Aslında Müslümanlara yönelik benzeri soykırımlar 90’larda Bosna’da, 13-14. yy.’da Moğol istilasında, 15. yy.’da da Endülüs’te yaşandı.
Küresel krizlerin nedenlerini, krizlerin odağındaki İslam dünyasının nasıl zayıflatıldığını ve sorunlara çözüm önerilerini inceliyoruz. Krizlerin kaynağının güç mücadelesi olduğu ve güç dengelerinin günümüzde Birleşmiş Milletler sistemi üzerinden kilitlendiğine vurgu yapıyoruz.
Sistemin nasıl oluştuğunu anlamak için tarihsel süreçten özetle bahsediyoruz. Tarihsel süreci konuyu dağıtmamak amacıyla özetlerken ilişkili gördüğümüz için sadece yakın tarihe değil, uzak tarihe de çok kısa değiniyoruz. Tarihi süreci günümüzden başlayıp geriye doğru giderek kurgunun nasıl oluşturulduğunu anlatmayı hedefliyoruz. Yani olayların aslında hedeflenmiş bir kurgu olduğunu ve tarihsel süreçlerin planlanarak yürütüldüğüne dikkat çekiyoruz.
Güç mücadelesinin temelinde küresel kaynaklara el koyma mücadelesi olduğunu, 16. yy.’dan itibaren Afrika’nın sömürgeleştirildiğini, 18. yy.’dan itibaren İslam Coğrafyasının sömürgeleştirildiğini vurguluyoruz.
I. Dünya Savaşı'nın asıl hedefi İslam topraklarının sömürgeleştirilmesiydi. Osmanlı Devleti'nin zayıflatılmasıyla birlikte Batılı güçler, zengin kaynaklara sahip bu coğrafyayı ele geçirme planları yaptı. Batı'nın, sömürgecilik yoluyla elde ettiği finansal kaynakları sanayi ve teknoloji devrimlerine aktararak İslam dünyasıyla arasındaki farkı açtı. İslam dünyasının en büyük hatası olarak ise Endülüs'ün kaybı ve Afrika'nın sömürgeleştirilmesi gibi önemli tarihi olaylara karşı birlik olamamasını gösteriyoruz. Bu parçalanmışlık, Batı'nın güçlenmesine ve İslam dünyasının zayıflamasına yol açmıştır.
Tüm dünyanın gözlerinin üzerinde olduğu Gazze soykırımı üzerinden çözüm arayışımızı örneklendiriyoruz. Planlı olarak yürütülen küresel krizlere karşı çözümün planlı hareket ederek güç oluşturulmasından başka bir yolu olmadığını da vurguluyoruz.
ASSAM, on yılı aşkın süredir faaliyetlerini sürdüren, tematik çalışma alanlarına sahip bir stratejik araştırma merkezi (SAM)’dır. Küresel adaletsizlik ve dengesizliklere karşı, “Adil ve özgür bir dünya nasıl inşa edilebilir?” sorusuna cevap aramak, merkezimizin temel ilgi alanını teşkil etmektedir. Mevcut küresel düzende, güçten yoksun olanların haklarını savunamadığı bir yapı söz konusudur. Bu bağlamda, çözüm; güç birliği oluşturarak küresel denklemler içerisinde etkili bir aktör haline gelmekten geçmektedir.
ASSAM, kamuoyunda sıkça dile getirilen “İslam Birliği” yahut “İttihad-ı İslam” kavramlarının teorik temellerini ve pratik uygulama modellerini araştırmakta; bu birlikteliğin nasıl sağlanabileceğine dair çözüm önerileri geliştirmektedir.
Türkiye, 40 yılı aşkın süredir maruz kaldığı bölücü terörle mücadelesinde, yalnızca bir güvenlik meselesiyle değil, aynı zamanda küresel güçlerin yönlendirdiği çok katmanlı bir vekâlet savaşıyla karşı karşıya kalmıştır. PKK başta olmak üzere çeşitli terör örgütlerini hem ideolojik hem de lojistik açıdan besleyen dış odaklar, Türkiye’yi istikrarsızlaştırarak küresel lige çıkmasını engellemeyi ve bölgesel rolünü ise sıfırlamayı hedeflemiştir. Bu süreçte değişen hükümetler çeşitli tedbirler almış; kimi dönemlerde terörü sadece askeri yöntemlerle bastırmaya çalışmış, kimi dönemlerde ise terörle müzakere süreçleri gündeme gelmiştir. Ancak bu politikalar yalnız başına sorunun kök nedenlerini ortadan kaldırmaya yeterli olmamıştır.
2000’li yıllardan itibaren değişen uluslararası dengeler ve sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderlik ve riyasetinde Türkiye’nin küresel vizyonunun genişlemesiyle birlikte, terörle mücadelede daha stratejik ve bütüncül bir anlayış gelişmeye başlamıştır. Bu anlayış, özellikle ASSAM kurucu başkanı, dönemin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, merhum emekli general Adnan Tanrıverdi’nin katkılarıyla somut bir konsepte dönüşmüştür. Tanrıverdi’nin öncülüğünde geliştirilen yeni terörle mücadele konsepti, terörle kaynağında yani sınır ötesinde mücadeleye öncelik vererek, klasik savunma reflekslerinden uzaklaşıp, proaktif, istihbarat temelli, yerel unsurları kapsayan ve uluslararası diplomasiye de ağırlık veren çok boyutlu bir yapıya bürünmüştür. Bu dönüşüm, sadece sahadaki operasyonel başarıyı değil, aynı zamanda terörün beslendiği sosyal, ekonomik ve jeopolitik kaynakların kurutulmasını da hedeflemiştir.
Sivil Toplum Kuruluşlarının çok değerli başkanları ve mensupları,
Çok kıymetli üniversite rektörlerimiz ve akademisyenlerimiz,
Muhterem kanaat önderlerimiz,
Saygıdeğer dinleyiciler ve izleyiciler,
Sizleri selamların en güzeli ile selamlıyorum
Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berakatüh
Fetullahçı Terör Örgütü 80’lerde başladığı devlet içindeki örgütlenmesini 90’larda devletin tüm kurum ve kademelerinde paralel bir yapılanmaya taşımıştır. Profesyonelce tasarlanmış bu terör örgütü, üyelerini ulvi bir görev yaptıkları konusunda motive ederek, başta ordu, iç güvenlik, yargı, dış işleri, yüksek öğrenim olmak üzere tüm kamu kurumlarına yerleştirerek asli görevlerinin Hizmet(!) adını verdikleri örgütü küresel egemenliğe taşımak olduğuna ikna ediyordu.
90’ların başında batı dünyası Irak’a paralı askerlerini Özel Askeri Şirket kılıfı ile getirmişti. Afrika başta olmak üzere Ortadoğu’da sömürü düzeninin bekası için batılı devletler ortaçağdan beri Lejyonerleri kullanmaktadır.
İç karışıklıklarla 3’e bölünen Irak’ın istikrarını kazanmasını engellemekle görevli paralı asker grupları insan kaynağı sıkıntısı yaşamaya başlayınca El-Kaide icad edilerek Müslüman ülke halklarından ideolojik tabanlı yeni ve çok ucuz paralı asker kaynağı elde ettiler. Suriye’nin de karışması sonrası El-Kaide ideolojisi yetersiz kalınca yeni kaynak oluşturmak amacıyla DAEŞ icad edilerek sahaya sürüldü. Günümüzde Türkiye’nin etkin mücadelesi ile El Kaide ve DAEŞ bölgede bitirilmiştir. Afrika’da ise Boko Haram vb örgütler faaliyet göstermeye devam etmektedir. Terörü finanse eden batı ve onun güdümündeki bazı Körfez ülkeleri Türk Silahlı Kuvvetlerinin karşısında dayanmaya güç yetiremeyen ve tabutta ülkelerine geri dönen hatta bazen geri bile dönmeyen paralı asker ihtiyacını karşılamada sıkıntı yaşayınca yeni bir organizasyonla Rusya’dan paralı asker devşirerek Suriye’de kullanmak zorunda kaldı.
Bugün Türkiye Suriye’den sonra Libya’da terörü sona erdirmek üzere Libya Hükümetinin talebi ile askerlerini Libya’ya göndermesiyle batı yeni bir kaosun içine düştü.
CIA-NATO çetesi 90’lı yılların başında Ilımlı İslam Projesi kapsamında Türkiye’de Laik – Seküler kesimi kamusal alanda “İslam’ı çağrıştıracak tüm sembollerin yasaklanması ve kamu görevlerinde Müslümanların görev almasına son verilmesi”nin zamanının geldiğine ikna etti.[i]
Böylelikle bir taşla iki kuş vurulacaktı;
Kısaca 28 Şubat olarak anılan postmodern darbe mütedeyyin kesimde ciddi travmalara sebep olurken, Laik – Seküler kesimin zafer sarhoşluğundan acı ile uyanması da çok uzun sürmedi. Balyoz ve Ergenekon gibi davalarla FETÖ tarafından TSK’dan tahliye edilmeye başlandılar. Yani elleri ile büyüttükleri yılan onları da sokmaya başlamıştı.
Dine ve dindarlara her daim düşman olan Laik – Seküler camia Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarının büyük çoğunluğunu oluşturan mütedeyyin kesimin kendilerine düşmanlık beslemediğini hiç bir zaman idrak edemedi.
Sivil toplum kuruluşları, devlet örgütlenmesinin dışında, toplumun ve devletlerin bazı çıkarlarını gerçekleştirmek için oluşturulan, gönüllülük esasına dayanan ve kâr amacı gütmeyen hukuki ve anayasal örgütlerdir. Bu kuruluşlar son yıllarda ulusal ve uluslararası alanda önem kazanmaya başlamış devletlerin ve toplumların kararlarını yönlendirmede, etkin rollere sahip olmaya başlamışlardır. Sivil Toplum kuruluşları, ulusal ve uluslararası kanunlara bağlı kalarak, bu kanunların kendisine tanıdığı, örgütlenme, fikir beyan etme, toplanma ve gösteri yapma gibi en temel hakları kullanarak, kuruluş amaçları kapsamında; bilgilendirme, araştırma yapma, rapor sunma, konferans düzenleme, kulis yapma-ikna etme, dikkat çekme yönlendirme ve süreli yayınlar aracılığıyla bilgi akışı sağlama gibi faaliyetlerde bulunarak meşru hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadırlar.
ASSAM’ da bu evrensel örgütlenme hakkını kullanarak anayasa ve yasalar kapsamında kurulmuş olup, amaçlarından birisi de şöyle ifade etmiştir;
“Müslüman Devletlerin; her biri için stratejik istihbarat etütlerinin oluşmasını, münferit ve müşterek iç ve dış tehdit değerlendirmelerinin yapılmasını, iç ve dış güvenlik plan esaslarının tespit edilmesini ve ortak irade altında toplanması için ihtiyaç duyulan müesseseler ve bu müesseselerin teşkilatlanma esas ve prensiplerinin oluşup gelişmesini sağlayacak fikri çalışmaları yapmaktır.’’
Bu çalışmaların sonunda ulaşılmak istenen nihai amaç hiçbir İslam ülkesi vatandaşının reddedemeyeceği,
“Müslüman Milletlerin refahı, kurdukları devletlerin bekası, Dünyada barışın tesisi ve adaletin hâkimiyeti, İslam Ülkelerinin günümüzdeki dağınıklığından kurtularak, Uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde söz sahibi (süper güç) olarak Dünya siyaset sahnesinde aktif rol almasını sağlamaktır.”
“ASRİKA İslam Birliği Konfederasyonu” önerisi ASSAM tarafından hazırlanan İslam Ülkelerinin Birlik oluşturmasını amaçlayan strateji oluşturma çalışmasının fikri meyvesidir. Gerçek meyvesini görmeyi de tüm varlığımızla ümit ediyoruz. Bize bu gerçek meyveyi göstermemenin yolunun fikri meyveyi yiyerek yok etmekten geçtiğini zannedenler var!
ASSAM adından da anlaşıldığı gibi… Ah pardon böyle kısaltma ile yazınca okuma ve araştırma özürlü kimseler anlayamıyor değil mi! Açık açık yazalım. ASSAM – Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi adından da anlaşıldığı gibi bir STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ… Yani başka bir deyişle Sosyal Bilimler Alanında araştırmalar yapan bir merkezden bahsediyoruz. Burada ASSAM’ın bilimsel konumunu tanımlıyoruz. Tabi ki ASSAM’ın bir de kurumsal boyutu var ki bu tarafta da ASSAM kurumsal yapılanmasını bir dernek olarak yürütmektedir.
ASSAM 19-20 Aralık 2019 tarihlerinde 3’üncü Uluslararası İslam Birliği Kongresi’ni “ASRİKA[i]Ortak Savunma Sanayi Üretimi” başlığı ile gerçekleştirdi. Kongreye 45 ülkeden 200 akademisyen ve STK katıldı. Kongre kayıt masası verilerine göre kongreye giriş için 750’den fazla kişi giriş kartı bastırdı. Rakamları şunun için veriyorum; bir stratejik araştırmalar merkezi tarafından düzenlenen bir toplantı için gerçekten rekor seviyede bir katılımdan ve ilgiden bahsediyoruz. Etkinlik organizasyonu olarak çok başarılı bir çalışma çıkardı ASSAM. Hem de ufak bir efor sarf ederek yaptı bu başarılı çalışmayı.