Dış mihraklardan aldıkları mali yardım, istihbarat ve silah desteği ile son 42 yıldır Türkiye sınırları içinde estirdikleri terör olayları ve saldırıları bitti.
Yerel halkı korkutup, tehdit ederek, sözde kendilerinin yönettiğini iddia ettikleri bölgeler yaratarak, mahkemeler kurup cezalandırarak, baskılarla yerel halkı sindirerek, gençleri kaçırıp zorla silahlandırıp terör eylemlerine mecbur ederek ve de güçlerinin yettiği kimselerden haraç alarak yıllarca sürdürdükleri ayrılıkçı düzen ve silahlı saldırılar tamamen son buldu.
Önümüzde zor günler bizi bekliyor. Dua edelim inşaAllah.
Suriye, yüz yıl önce olduğu gibi dananın koptuğu yer olacak.
Nablus hezimeti koskoca bir imparatorluğu yerle bir etmişti lakin bugün farklı şahlanacağız inşaAllah.
Siyonistler, geç kaldı. 'Büyük İsrail’ hedefi için acele etmekteler.
1897’de İsviçre’nin Basel kentinde tertiplenen Dünya 2.Siyonist Kongresinde aldıkları karar gereği ilk elli yılda İsrail devletini, ikinci elli yılda ise yani 1997'ye kadar ‘Büyük İsrail’ i kurmaları gerekiyordu. Fakat bu hedef henüz hayata geçirilemedi. O yüzden Siyonistler telaşta ve kuduz köpek misali Gazze ve Filistin’de vahşet üstü vahşetler sergilemekteler.
Şunu çok iyi bilmeteyiz.1800’lerin ikinci yarısında Albert Pike’ın ifade ettiği gibi ’Yahudi Nazizm’i Siyasal Siyonizm, üç büyük dünya savaşı planlamıştır. Bunlardan ilkinin hedefi Osmanlı’yı yıkmak, ikincisininki ise İsrail Devleti’ni kurmaktı. İlk iki hedefi gerçekleştirdiler. Osmanlı’yı yıkıp İsrail Terör devletini kurdular. Onun da ötesinde kendi amaçlarına uygun bir dünya düzeni inşa ettiler. Üçüncü Dünya savaşının hedefi ise Büyük İsrail devleti’ni kurmaktır. Bunun için ise gerekirse 1. ve 2.Dünya savaşlarından daha büyük bir üçüncüsünü hayata geçirmek istiyorlar. Büyük İsrail için 'büyük bir kaosa' ihtiyaçları var.
Demokrat parti Delaware eyaletinin senatör adayı olarak 1972 yılında seçimlere giren Joe Biden, Yunan Lobisi ve diasporası ile Ermeni lobisi ve diasporasının yoğun desteği ile ABD Senatosuna Delaware eyaletinin senatörü olarak seçilmişti. Politik yaşamı boyunca her seçimde Ermeni ve Yunan lobisi kendisine bu desteği verdi.
Bu destekleri asla unutmayan Biden, bir konuşmasında benim adım ve soyadım “Yorgo Bidenopolis” içerikli bir espri bile yapmıştı.
12 Temmuz 1947 tarihinde Ankara'da ABD ile imzalanan «Türkiye'ye Yardım Anlaşması” ile Türkiye, askeri ve siyasi açıdan ABD’nin vesayetine girdi. Birçok tavizlerle dolu bu anlaşma 3 Temmuz 1969 tarihinde ‘Askeri ve Ekonomik İş birliği Anlaşması’ başlığıyla yeniden düzenlenmiş olsa da harp silah, araç ve gereç, savaş taktiği ve tekniği ile ülkenin stratejik konulardaki karar alma süreçleri, ABD’ye bağımlı olmaktan kurtulamadı. Bu bağımlılık, ABD kongresinde çıkarılan ve tarihe ‘Truman Doktrini’ olarak geçen yasanın kapsamına alınmamız ile birlikte ülkemizde bir iç hukuk haline getirildi.
Rum liderlerden Glafkos Klerides, 1993 seçimlerinde Başkan adayı olurken yaptığı seçim konuşmalarında, “AB’ye tam üyelik için başvuru yaptık. Tam üyeliğe kabul edilince AB’yi arkamıza alıp Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini adadan atacağız, Kıbrıs’ın tek sahibi ve egemeni olacağız” diyordu.
Kendilerine göre güzel bir hayaldi.
Bu inançla yıllarca AB’nin arkasında koştular.
Amerika Birleşik Devletler hükümeti 2024 yılının başlarında uzun süren müzakerelerin ve tartışmaların ardından ABD'nin NATO müttefiki Türkiye ile 40 adet yeni F-16 Fighting Falcon çok amaçlı savaş uçağının satışını ve Türk hava Kuvvetlerinin mevcut F-16 filosu için 79 adet modernizasyon kitinin satışını binbir naz ile onaylamıştı.
Türkiye Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı geçtiğimiz hafta içinde ABD’den mevcut F-16 filosu için 79 adet modernizasyon kiti alma kararını değiştirdi ve TUSAŞ’ın yeteneklerine güvenerek satın almaktan vazgeçtiğini açıkladı.
ABD Başkanı Biden’ın giderayak GKRY lideri Nikos Hristodulidis’i Beyaz Saray’ın Oval Ofis’inde kabul edip sohbet etmesi, uyutulacak bebekler gibi pışpışlaması, Kıbrıs Rum tarafının boylarından büyük hayaller görmelerine neden oldu. Belli ki Rumların gördüğü hayallerin senaryosunu yazan senarist kafayı iyice bulmuş olmalı ki olmayacak hikayelerle Rum halkının mutlu rüyalar görmelerini sağlıyor. Gerçekleri ters yüz edip doğruymuş gibi halka sunarak kandırmak ve mutlu olmalarını sağlamak da bir yetenek, bırakınız yapsınlar, bırakınız inansınlar…
Türkiye’nin yükseliş sürecine girerek Balkanlar, Kuzey Doğu Afrika, Orta Doğu, Kafkaslar ve Türk Devletleri sınırları içinde bölgesel güç ve lider devlet konumuna yükselmesi, bölgedeki dengelerin temelinden değişmesi sürecini başlattı. Fark edildiği üzere bölgesel güç dengeleri keskin bir değişim sürecine girdi.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Kıbrıs konusunda Batı dünyası kayıtsız koşulsuz Rumları desteklediği için Rum Yönetimi kendini adanın tek ve mutlak sahibi zannediyordu. Adeta astıkları astık, kestikleri kestik mantığı ile hareket ediyorlar, Türklere istedikleri her şeyi kabul ettirebilecekleri inancı ve hayali ile yaşıyorlardı.
Avrupa Birliği'nin kuruluş ilkeleri, AB Antlaşması'nın 2. maddesinde yer alıyor.
Bu madde, "Avrupa Birliği, insan onuru, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve azınlıklara mensup kişilerin hakları da dahil olmak üzere insan haklarına saygı ilkeleri üzerine kurulmuştur.” demekte.
Demesine demekte ama 2. Maddede belirtilen insanın “hangi milletten” olması gerektiği, “eşitlik ve hukukun” hangi ülkenin anayasasında yer alan eşitlik ve hukuk düzeni olması gerektiği, “insan haklarına saygı”nın hangi ülkedeki insan hakları olduğundan bahsetmemekte.
Bu nedenle de Avrupa Birliği, aynen “İstanbul Kilisesi'nin, eşitler arasında en eşit kilise olması nedeni ile Patrikhane olduğu” iddiası ve düşüncesi gibi eşitler arasındaki en eşit olan insanların Hristiyanlar ve Yahudiler oldukları iddiası ve düşüncesi ile uluslararası her olayda öncelikle, haksız olsalar da Hristiyanları/Yahudileri desteklemeyi kendisinin kuruluş ilkelerine uygun addetmiş.