Stratejik Araştırma Kurulları Çalışmalarından Sorumlu Koordinatör Başkan Yardımcıları | ||
---|---|---|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ülkeleri Birliği Organları için Mevzuat İnceleme ve Araştırma Kurulu
İslam Ülkeleri Ekonomik İşbirliği İmkanlarını İnceleme ve Araştırma Kurulu
İslam Ülkeleri Savunma ve Savunma Sanayi İşbirliği Ortamını İnceleme ve Araştırma Kurulu
İslam Ülkeleri Ortak Asayiş ve Güvenlik Organizasyonu İnceleme ve Araştırma Kurulu
İslam Ülkeleri Dışındaki Dünya Devletleri Milli Güç Unsurları İnceleme ve Araştırma Kurulu
İslam ülkeleri listesine ulaşmak için tıklayınız
ASRİKA İslam Ülkeleri Konfederasyonuna Bağlı Mutasavver Federatif Bölgelerin Askeri Güç Çizelgesi
Proaktif bir pozisyona geçebilmek ve olayları düzenleyen yasaların keşfedilerek, olgular yerine değerler üzerinden hareket etmek için, tarih felsefesinin her alanda işlerlik kazanmasına işte bu yüzden acil ihtiyaç vardır. İşte bu noktayı nazardan bizden olmayan zihni kuşatılmışlığın içinde kalıp kalmamak ya da kalıpları kırmak elimizde. Artık sürekli Batı’ya bakmaktan boynumuz ağrıdı. Belirli bir kültürün lensleriyle bakmaktan da gözümüzün rengini unuttuk.
IRAK’TA MÜSLÜMAN’CA ÇÖZÜM İSTİYORUZ
Irak’ta önemli ve ciddi gelişmeler oluyor.
Gelişmelerin, Suriye’dekine benzer, Sünni-Şii çatışmasının başlangıcı olarak görülmesi gerekir.
Ortadoğu’da parçalanmanın planlayıcılarının yeni bir safhanın fitilini ateşlediklerini söyleyebiliriz. ABD işgali ile ekilen tohumlar meyvelerini vermeye başladı.
Ayrıca Kuzey Irak’ta siyasi organizasyonunu tamamlamış bir Sünni Kürt Özerk bölgesi ve bu Kuzey Irak Kürt bölgesi ile fiili irtibatı sağlamış olan Doğu Suriye’deki, Suriye muhalefetine nazaran daha organize PYD (Demokratik Birlik partisi) hâkimiyetindeki Suriye Kürt Bölgesi dikkate alındığında, Sünni-Şii Çatışmasının içinde etnik Kürt-Arap Çatışması ihtimali de başlatılmış olan iç harbe başka bir boyut kazandırmaktadır.
34 Milyon olan Irak Nüfusunun %75’i Arap, %20’i Kürt ve %5’i de Türk olarak gösteriliyor. Ayrıca toplam nüfusun %70’i Şii, %30’unun da Sünni olduğu biliniyor.
İslam devleti günümüzde bilindiği üzere din devleti olmadığı gibi laik bir devlette değildir. İslam devleti; insanlar arasında Allah’ın emir ve yasaklarını gözeten sivil bir devlettir. O bu niteliği ile Allah’ın yardımını ve desteğini hak etmiştir. Bu özelliğini kaybettiği zaman varlığının ve bekasının gerekçesini kaybetmiş olur.
Türk Savunma Sanayiindeki Gelişmeler ve Türkiye-Afrika İlişkileri konularında ASSAM Yönetim Kurulu Başkanı (E) General Adnan TANRIVERDİ ile yapılan ropörtaj...
Ülkelerin savunma sanayilerinin durumu; bağımsızlık durumlarının göstergeleridir. Savunma sanayisi bağımsız olmayan ülkenin siyasi ve ekonomik bağımsızlığından söz edilemez.
Bunun önemi; helikopter filosunu güçlendirmek isteyen Pakistan Lideri Navaz Şerif'e, "Atak" marka askeri helikopterimizin detaylı tanıtımı[1] yapıldığında Amerika'nın homurdanması sonrası aslında milli helikopterimizin motorunun milli olmayıp; İngiliz Rolls Royce ve Amerikan Honeywell şirketlerinin ortak şirketi olan LHTEC adlı Amerikan firması tarafından lisanslanmış olduğu ve yine Uzun Menzilli Füze Savunma Sistemi alım ihalesinin, teknoloji transferi yapma taahhüdü veren Çin'e verilmesine (NATO Savunma Sistemlerine uyumsuz olduğu gerekçesi ile) ABD'nin karşı çıkması[2] olayları ile bir kez daha açıkça ortaya çıkmıştır.
Bu ve benzer örnekler yerli savunma sanayinin, ülkelerin bağımsızlıklarının bir numaralı göstergesi olduğunu göstermektedir.
"İslâm Fıkhına Göre Devlet, Hilafet ve Saltanatta Yönetim Usul ve Esaslarına Işık Tutan Hükümler" konulu ASSAM Seminerinde Araştırmacı Yazar Hüseyin DAYI tarafından sunulan "Hıristiyanlıkta, İslamiyette ve Laiklikte Devlet, Demokrasi ve Kadın" konulu tebliği metni ve videosu aşağıdadır.
Hırİstİyanlıkta, İslamİyet’te ve Laİklİkte Devlet, Demokrasİ ve Kadın
Hüseyin DAYI
Bismillahirrahmanirrahim.
Muhterem katılımcılar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Benden önceki iki değerli konuşmacı, konularının tabii akışı içinde programa göre benim ele alacağım “şura, rey, bi’at, liyakat, adalet” ve dolayısıyla “İslam Devleti’nde müşterek iradenin teşkili ve aslî görev alanları” gibi meseleleri de önemli ölçüde işlediler. Bir bakıma iyi de oldu. Çünkü her ikisi de, o meseleleri tam bir vukufiyetle izah ettiler. Bu durumda önceden hazırladığım tebliğe göre değil de, konuşmacıların düşünce hayatımızda gördükleri eksiklerden hareketle bir analiz yapmaya çalışmam daha uygun olacaktır.
Konuşmacılardan Mehmet Erdoğan hocamız, dindarlar arasında demokrasiye ve sosyo-politik alanda kadının aktivitesine soğuk bakan bir tutumun mevcudiyetinden yakındı. O haklı yakınmalar, o meseleleri daha titiz bir şekilde ele almamızın gerektiğini göstermektedir. Şayet İslamî bir devlet, sadece geçmişe ait bir uygulama olsaydı dikkatimizi fazlaca yoğunlaştırmamıza gerek kalmayabilirdi. Fakat Batılı düşünürlerden Noah Feldman’in de ifade ettiği gibi, bütün dünya Müslümanları arasında “İslam Devleti” arzusu gittikçe kuvvetlenmektedir. Aslında herkesin gözlemlediği bu durumda, günümüzdeki devlet hayatının gereği olarak, sadece ilahiyatçıların değil, multidisipliner bir yaklaşımla her alandaki ilim mensuplarının çalışmalarına ihtiyaç var demektir. Şimdi konumun büyük ölçüde işlenmişliği zaruretinden dolayı, bir değişiklik yaparak İslam, Hıristiyan ve Batılı laik medeniyetlerin devlete, demokrasiye ve kadının siyasetteki aktivitesine yönelik tutumlarını sergilemeye çalışacağım.
"İslâm Fıkhına Göre Devlet, Hilafet ve Saltanatta Yönetim Usul ve Esaslarına Işık Tutan Hükümler" konulu ASSAM Seminerinde Prof. Dr. Mehmet ERDOĞAN "İslâm Fıkhına göre: Devletin insana tanıdığı temel hak ve özgürlükler" başlıklı tebliğinin 2 parçadan oluşan videosu aşağıda bulunmaktadır...
"İslâm Fıkhına Göre Devlet, Hilafet ve Saltanatta Yönetim Usul ve Esaslarına Işık Tutan Hükümler" konulu ASSAM Seminerinde Marmara Ünv. İlâhiyat Fak. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet ÖZEL tarafından sunulan "Devlet Başkanı Olarak Hz. Peygamber: Yönetim, Dış İlişkiler, Ordu" konulu tebliğin giriş bölümü aşağıdadır.
Ahmet Özel
Giriş. Resulullah’ın peygamberlik misyonu ferdî ve manevî hayatın olduğu kadar sosyal ve maddî hayatın da mükemmellik ölçüsünü ortaya koymayı, her iki alanda da insanlara kılavuzluk yapmayı kapsamaktadır. Müslümanlar inançları gereği Hz. Peygamber’in her iki alandaki kılavuzluk ve otoritesini kabul etmekle birlikte İslam dünyasında onu tanıma ve anlama konusunda genellikle yeni bir sosyal düzenin kurucusu olarak gösterdiği faaliyetlerden çok ferdî ve manevî hayata kılavuzluğuna alaka duyulmuş, hayatıyla ilgili literatür de daha çok bu istikamette gelişme göstermiştir. Esasen tarih boyunca müslüman toplumlarda sosyal hayatın Kur’an ve Sünnet’te belirlenen temel esaslar çerçevesinde şekillenmiş bulunması da insanların bu yönelişlerinde etkili olmuş, manevî olgunluk erdemli bir ferdî hayat kadar düzenli ve huzurlu bir sosyal hayat için de ulaşılması gereken bir amaç olarak görülmüştür. Batı dünyasında ise din ile hayatın maddî alanlarını birbirinden ayıran yaygın telakki çerçevesinde peygamberliğin yalnızca ferdî ve manevî hayata kılavuzluk şeklinde kabul edilmesi Hz. Peygamber’in sosyal misyonu ve tarihî rolünün kavranmasında karşılaşılan ciddî zorlukların başında gelmekte ve dolayısıyla Resulullah sosyal ve siyasal hayata fazla angaje olmuş görülmektedir. Bir diğer problem de Batı’nın yüzyıllar boyunca karşı karşıya kaldığı ve savaştığı rakip bir uygarlığın kurucusu olarak Hz. Peygamber hakkında Ortaçağ boyunca teşekkül eden önyargılardan ve menfi tasavvurdan hala kurtulamamış olunmasıdır. Ayrıca Resulullah’ın manevî yönünün beşerî faaliyetleriyle örtülü olması da bunda önemli rol oynamıştır.
Bir kavram olarak devletten bahsettiğimizde aklıma 1980'lerin ortasında popüler olan "Sultan Süleyman"[1] isimli şarkı gelir. Baştan sona dinlediğimizde doğru düzgün bir anlam veremediğimiz, kopuk cümlelerden oluşmuş gibi gelen bu şarkının nakarat bölümü ise İslam kültürüne hiçte yabancı değildir;
…
Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz
Dünya ne sana ne de bana kalmaz
Sultan Süleyman’a kalmadı
Böyle hiçbir kitap yazmaz
…
Sultan Süleyman dendiğinde Türkiye'de her ne kadar "Kanuni Sultan Süleyman" anlaşılsa da kendilerini Dünyanın sahibi kabul eden Yahudilere göre Sultan Süleyman; İngilizcede "Wise King Solomon / Bilge Kral Süleyman", eski İbranicede ise Shlomo (Şlomo) olarak adlandırılmaktadır. Davut Aleyhisselamın oğlu olan Süleyman Aleyhisselam'ın İsrailoğullarına peygamber olarak gönderildiği Kur'an-ı kerimde bildirilmesine rağmen Yahudiler tarafından kral olarak kabul edilmekte ve Yahudi kaynakları ve dolayısıyla batılı kaynaklarda Yahudi Kralı olarak kabul görmektedir.
MİLLİ GÜÇ VE DEVLET (1)
Hala hazır dünya sisteminin (ekonomik ve siyasi) tepesinde İngiliz –Yahudi ittifakı oturuyor.
Bu ittifak;18 nci ve 19 ncu yüzyıllarda gerçekleşen sanayi devrimleri sürecinde,İngiliz aklı ve girişimci ruhu ile,Yahudi’nin sermaye birikimi üzerine inşa edilmiştir.
Bu ittifakın kurduğu Küresel Medeniyet, güç ve sömürüye dayanır.Küresel buhranların sebebi bu medeniyettir.
Yeryüzünde insanlar öyle veya böyle hep dinle idare edile gelmişlerdir.Hak veya batıl bir dinin ahlak nizamı insanların hayatına yön vermiştir ; ticaret,zenaat ve zenginleşme bu çerçevede gerçekleşmiştir.Eski çağların da zenginleri olmuştur. Karun gibi Haman gibi.Fakat eski çağların zenginlikleri bu günkü gibi kurumsal temele oturmuyorlardı.Sanayi devrimi öncesi başlayan diyalektik arayışlar sermaye-çalışan ,sermaye –tüketim ilişkisini seküler (ladini) bir zemine çekmiştir.Bir din adamı olan İngiliz rahip James Anderson’ın yazdığı Anderson Anayasası, herkesçe kabul görmüş Liberal Kapitalizmin ilk dogmatik metni olmuştur.