Öğeyi Oyla
(2 oy)

TAYLAND

HASAN T. KÖSEBALABAN - Özet Alıntılar

(Patani ve Asimilasyona Karşı Direnişi)

Siyasal ve sayısal olarak Müslümanlar Tayland’ın önemli bir azınlığıdır.

(…) İslâm Tayland’da, mensuplarının sayısı bakımından, Budizm’den sonraki ikinci dindir. Resmî kayıtlara göre Müslümanların genel nüfusa oranı % 4.05’dir. Bağımsız kaynaklara göreyse 1986 yılında Tayland’da 2.6 milyon Müslüman vardı. Ülkedeki cami sayısı 2573’tür ve her cami başına 183 ailenin düştüğü ve her ailede de 8 ferdin olduğu hesaplanmaktadır. Bangkok İslâm Konseyi üyesi bir Müslüman, Tayland’da Müslümanların sayısının 5.2 milyon olduğunu beyan etmiştir. Bu da nüfusun  neredeyse % 10’u demektir.

Öğeyi Oyla
(2 oy)

İSLÂHİYE (GAZİANTEP) SURİYELİ MÜLTECİ KAMPINDA 2 GÜN 

İslahiye ilçesinde 1990-93 yılları arasında görev yaparken tanıştığım bir arkadaşımdan yardım telefonu gelmişti. Mesele, ilçeye sığınan Suriyeli mültecilerle ilgiliydi. Büyük yardım kuruluşlarının özellikle sınır boylarındaki mültecilere yardım götürdüklerini, İslahiye genelinde kamp dışında kalan Suriyeli mülteci ailelerle kimsenin ilgilenmediğinden bahisle şunları belirtti

Öğeyi Oyla
(3 oy)

MALEZYA

HASAN T. KÖSEBALABAN - Özet Alıntılar

(Çoğulculuk ve İslâmî Gelişme Modeli)

COĞRAFYA, NÜFUS VE DİN

Güneydoğu Asya’nın merkezinde yer alan 19 milyon nüfuslu Malezya’yı bir bölünmüşlük ülkesi olarak görmek mümkün. Ülke önce coğrafî olarak ikiye bölünür: Güney Çin Denizi’nin birbirinden ayırdığı Borneo  adasında kalan ‘ada’ ve Malaya yarımadasından oluşan ‘yarımada’ Malezyaları. Bu iki bölge arasındaki fark yalnızca coğrafî değildir. Her iki kısımda yaşayan halkı birbirlerinden etnik, dinî ve kültürel faktörler ayırmaktadır. Ayrıca Borneo adasında kalan Sabah ve Sarawak eyaletleri yarımada Malezyası’ndakilerle mukayese edilecek olursa özel bazı imtiyazlara sahiptirler.Bu gerçek, federal hükümet- eyalet ilişkilerinde bazı problemlerin mevcudiyetine de işaret ediyor.

Öğeyi Oyla
(2 oy)
T.C. Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı'nda Yüksek Lisansını tamamlayan Ali TANDOĞAN'ın Arap Baharı Sürecinde Mısır başlıklı bitirme tezi...
 
Mısır 6 bin yıllık kadim bir tarihi geçmişe sahip olması nedeniyle bünyesinde çok zengin bir demografik yapıyı barındırmaktadır. Bu nedenle de ülke siyasi yapısı sosyalizm, otoriter rejim, liberalizm ve muhafazakâr düşünceleri barındıran renkli bir mozaik sergilemektedir. Partileşme sürecine 19. yüzyılın başlarında başlamasına rağmen, Cemal Abdunnasır (1952-1970), Enver Sedat (1970-1981) ve Hüsnü Mübarek (1981-2011) dönemlerinde Batı’daki siyasal gelişmeleri halkın isteklerine cevap verecek seviyede takip edemedi. Mısır’ın İngilizler tarafından işgali sırasında örgütlenen Hizbu’l Ümme (Ümmet Partisi) o dönemlerde ulusal direnişin öncülüğünü yaptı. Sonraki dönemde kurulan Vefd (Delege) Partisi İngilizlerle resmi görüşmeleri yürüten bir kimlik kazandı ve uzun yıllar Mısır siyasi hayatında geniş kitlelerin desteğini alarak varlığını sürdürdü. Hüsnü Urabi tarafından 1922 yılında kurulan el-Hizbu’ş Şuyui’yyu’l-Mısrî (Mısır Komünist Partisi) ve Hizbu’l-Islah (Islah Partisi) Hıdivlik sonrası sosyal yapı üzerinde etkili oldu.1
Öğeyi Oyla
(2 oy)

27 Ocak 2012

Kafilemizi Kudüs-ü Şerif'e götürecek uçak İstanbul'dan 06.00'da havalanacak. 04.00'da havaalanında olmamız gerekiyor. Perşembe günü Musa Özdemir'le Ankara'dan hareket ettik. İstanbul, yoğun trafiği, homurtulu kolları, çirkin ve azgın gökdelenleri, muhafazakâr yöneticileri eliyle mahvedilen tarihî dokusuyla karşıladı bizi. İstanbul'un sesi kısıktı, vicdanı yaralıydı. Şehirden metropole dönüşen bedenini tanıyamamanın şaşkınlığı, bağrından fışkıran urlarla baş edememenin hüznüyle. Uzunca zamandır görmediğim arkadaşları ziyaret fırsatı buldum. Karşılıksız selâmlar verdim. Küçük sohbetlere koyulduk, çeksiz senetsiz, ihalesiz, komisyonsuz...

Perşembe, 05 Eylül 2013 21:11

Bosna Hercegovina Günleri

Yazan
Öğeyi Oyla
(3 oy)

5 Ağustos 2013 Pazartesi 

Sahurdan sonra toparlanarak 08.05’de Ankara’dan İstanbul’a aktarmalı gelip 10.25 uçağı ile Sarajevo (Saraybosna)’ya uçuyoruz. Eşim ve küçük kızımla. İstanbul Sarajevo uçakla bir buçuk saat. Havaalanına yakın Ilidza (Ilıca) bölgesinde büyük kızımın evinde kalacağız. Kızım, İlim Yayma Cemiyeti’nin kurduğu Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (IUS)’nde okuyor. Eşi de aynı üniversitede öğrenci ve turizm rehberliği yapıyor.

 

Çarşamba, 04 Eylül 2013 22:39

2050 Türkiyesi

Yazan
Öğeyi Oyla
(1 Oyla)

2050 (İKİ BİN ELLİ)

Prof. David Passig

 

ÖNSÖZ

Peygamber değilim, olmaya da çalışmıyorum; tek isteğim, hepimizin alıştığı kısa vadeli düşünce tarzına meydan okumak. Düşünme tarzımız kısa vadeli olunca yanlışlar yapabilir, bizi uçurumlara sürükleyecek davranışlarda bulunabiliriz. Uzun vadeli düşüncenin bizi hata yapmaktan tamamen alıkoyacağını düşündüğümüz takdirde de yanılırız. Bununla beraber, içinde bulunduğumuz süreçleri anlamamız ve bunların uzun süreli gelişimlerini araştırmamız bizi istenmeyen çukurlara düşmekten kurtarabilir, bir daha ele geçmeyecek olanakları yakalamamızı sağlayabilir.

Metodojiler, düzgün ve mantıklı gibi görünmeyen olayları düzene koymayı amaçlarlar; tarihteki düzensizliğin gerisinde eğilimleri ve olayları yönlendiren bir düzen olduğunu varsayarlar.

…Kaderciliği kabul edemeyiz; çünkü kadercilik, özgür iradeye veya insanoğlunun varlığının anlamına dair en ufak bir umuda bile yer vermez.

S,128- Her bilimsel paradigmanın amacının daimi gerçek değil, sadece düşünsel bir model olması gerektiğini unutmamalıyız. Her paradigma iyice incelenmeli ki, daha iyi ve yararlı paradigmalara erişilebilsin. 

Bilimsel paradigmanın gerçek amacını unutan bilim adamları var. Bu kişiler bazen bilimin, gerçeğin araştırması olduğunu açıklıyorlar. Bundan büyük bir çarpıtma olamaz. Bilim, gerçeğin değil, paradigmanın araştırılmasıdır; her paradigma, yerini başka paradigmalara bırakır.

……………….

Öğeyi Oyla
(4 oy)

SURİYE’YE YAPILACAK ASKERÎ HAREKÂTTA

ABD MENFAATLERİ

Suriye’de Kimyasal Silahı kim kullanmış olabilir?

Suriye’de “kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığını araştırmak” üzere teşkil edilen Birleşmiş Millet Heyetinin Şam’da bulunduğu sırada, 21 Ağustos 2013 tarihinde, Şam’ın Guta Banliyösünde 1400 kişinin ölümüne ve 3600 kişinin yaralanmasına sebep olan bir saldırı gerçekleşmiştir.

Suriye Muhalefetinden ve bazı diğer batı kaynaklarından, ölüm ve yaralanmalara kimyasal silahların sebep olduğu iddia edilmektedir.

Seri ölümler, yaralamalar ve maktullerin basına yansıyan ölüm şekilleri ve cansız bedenleri dikkate alındığında sinir gazı kullanıldığına kesin gözü ile bakılmaktadır. BM Gözlemcilerinin ayrıntılı incelemeleri sonucunda, kimyasal silah kullanıldığı kesinleşebilecektir.

Ancak bu silahın kimin tarafından kullanıldığının doğru tespitinin yapılacağı kuşkuludur.

BM heyetinin Şam’da bulunduğu sırada, Beşşar Esed’in kimyasal silah kullanması mantıklı görünmüyor.

Muhalefet tarafından kullanılması da, hem bu silaha sahip olmamaları, hem de zarar görenler kendi taraftarları olduğu için, söz konusu olmamalıdır.

Suriye’deki savaşanlar dışındaki bir güç tarafından kullanılmış olması ise, eğer bu kargaşadan büyük menfaatler sağlayarak çıkma imkânı verecekse, mümkün olabilir diye düşünmek gerekir kanaatindeyim.

Öğeyi Oyla
(2 oy)

Gezide Kaybolanlar

Musa Üzer

Haksöz Dergisi, Sayı: 168, Temmuz 2013

Gezi Parkı olaylarının üzerinde durulmayı hak edecek birçok boyutu bulunuyor. Kemalizm ile sol-sosyalizmin ittifakının ulaştığı boyut, liberallerin hükümete karşı bu kesimlerle kurduğu işbirliği, ABD’den AB’ye, İsrail’den İran’a eylemleri can-ı gönülden destekleyen güçler, büyük sermaye güçlerinin eylemlerin arkasındayız mesajları, başörtüsü düşmanı ile başörtülünün aynı eylemde yer alması, uydurma ve yalana dayalı ajitasyon ve propagandanın en üst düzeyde kullanımı, gerçeği tersyüz ederek şiddet uygulayanın şiddet mağduru edebiyatını yapması gibi bir çok açıdan konu tartışılabilinir. Bazen bir olayın nasıl algılandığını en iyi dışarıdan bakış yansıtır. Bu bağlamda Gezi Parkı olaylarına Gazze’den Mısır’a, Pakistan’dan Yemen’e, Bosna’dan Afrika’ya dünya Müslümanlarının nasıl baktığı önemlidir. Bütün bu coğrafyamızda en yalın haliyle olay İslam’a ve Müslümanlara karşı şer cephesinin topyekûn harekete geçmesi şeklinde kaygı ve tedirginlikle izlendi. Birçok ülkede Erdoğan’a destek eylemleri yapıldı. Belki de bunların en anlamlısı Kudüs’te Raid Salah öncülüğünde yapılan eylem idi.

Cumhuriyet mitingleri ve 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Abdullah Gül’ün başa gelmesi, aynı dönemde start alan Ergenokon-Balyoz operasyonları ve davalarıyla birlikte şunu gördük. Kemalistler, ulusalcılar ile sol-sosyalistler hızlı bir şekilde söylem ve eylem birliğine girdiler. Aydınlık ve Ulusal Kanal’a yönelik Ergenekon operasyonlarını protesto için İstiklal Caddesinde sol-sosyalist parti ve örgüt liderlerinin öncülüğünde yapılan protesto yürüyüşü ile de olay taçlandırılmıştı. Sol-sosyalistler yaptıkları çözümlemeyle laik Cumhuriyetin kazanımlarının tehlikeye girdiğini ve buna karşı topyekün mücadele edilmesi gerektiğini ortaya koymuşlardı. Bu muhalif cephede de bir kırılma idi. Bütün politikalarını açık bir şekilde İslam düşmanlığı, Müslümanların değerlerine saldırganlık üzerine kurdular. Bu eylemleri yapanlar başörtüsü yasağının kaldırılmasına karşı çıktılar. Nerede bir Müslüman idareci, namaz kılan müdür, öğrenci varsa alçakça bir şekilde haberler yaptılar. Okullarda mescit açılması, İmam-hatip okullarının tekrar açılması, kürtaj düzenlenmesi, okullarda seçmeli Kuran ve Siyer dersleri gibi konularda saldırganlığa varan düzeyde muhalefette bulundular.

Dikkat edilirse bu düzenlemeler, doğrudan kendilerini ilgilendirmediği halde sırf özlerindeki İslam düşmanlığından dolayı karşı çıktılar. En son olarak da Esed/Baas için Türkiye’de eylemler yapıp, Reyhanlı bombalamaları türünden operasyonlarda bulundular. Toplumun büyük çoğunluğunun yani Müslüman halkın sadece bazı taleplerinin siyasal iktidar tarafından karşılanmış olması bile bu çevreleri çıldırtmakta. Buna ilave olarak; askeri vesayete, darbecilere dönük mücadelede kısmen destekleyici pozisyonda bulunan liberal çevreler de tahakküm kurma hevesleri, kibirleri ve kendilerini iktidarın doğal ortağı görme tavrı karşılıksız kalınca son iki yıldır ulusalcı ve sol-sosyalist ittifakla ‘koalisyon görüşmeleri’ne başladılar.

Pazar, 21 Temmuz 2013 00:00

Pakistan Derleme

Yazan
Öğeyi Oyla
(2 oy)

 

PAKİSTAN - TÜRKİYE - İSLAM ALEMİ İLİŞKİLERİ

Pakistan, Güney Asya bölgesinde Hindistan'dan bölünerek 1947 yılında bağımsız bir İslam ülkesi olmuştur. İngiliz sömürgesinde Hindistan ile birlikte olduğu dönemlerde, dünyada etkin olan İngiliz kültürü dolayısıyla eğitimini ülke dışında tamamlayan ve bilimadamı yada entellektüel kimliğe sahip müslüman beyin takımı; ülkeleri Pakistan'ın bağımsızlık mücadelesinde, sahip oldukları elit hayat standardını vatanları için terk ederek tersine beyin göçünü gerçekleştirmişlerdir(1)