Peşinen söyleyeyim ki, net anlaşılabilmek için bu yazım, mümkün olduğunca sohbet tarzında olacaktır. Bu itibarla son seçim sürecinde toplumda oluşan bazı kanaat değişmelerine, şahsımdan da örnekler verişim yadırganmamalıdır.
2006 yılının Ocak ayında çıkan ilk kitabımda, aslında Türk milletinin varoluşunun ontolojik bir yaklaşımla tarihî-manevî varlık alanı ile izah edilebileceğini sayfalar boyunca anlatmış ve bunun üzerine bana yöneltilen sorulardan dolayı birçok felsefeci, sosyolog ve siyaset bilimcinin, modern ontoloji konusunda yeterince bilgi sahibi olmadığını fark etmiştim [1]. Nitekim sosyolog Prof. Dr. Beylü Dikeçligil de yine 2006 yılı içinde yayınlanan, “Sosyal Bilimler Epistemolojisinde Sorunların Kaynağı: Ontolojiyi Unutmak” başlıklı bir makalesinde, aynı bilgi eksikliğinden dert yanmış ve doyurucu izahlarda bulunmuştu [2]. Şimdi siyasete geçelim.
ASSAM Kayseri İl Temsilciliği mevcut Müslüman devletlerin ortak sosyal, etnik, mezhepsel ve dini durumları, farklılıkları, iç ihtilaf ve sorunları ile bunların çözümü açısından "Hutbe-i Şamiye" konulu Aralık ayı 4. seminerini Kayseri Yeni Asya Gazetesi okuyucularının katılımı ile gerçekleştirdi.
Eğitimci, araştırmacı, yazar Sayın Rifat Okyay'in sunumuyla gerçekleştirilen seminer ilgiyle izlendi.
Seminer sunum dosyasını aşağıda yer alan dosya bağlantısından indirebilirsiniz.
İÇSELLEŞTİREMİYORUM
ÇÜNKÜ
JE SUIS MUSLIM,
Küresel Emperyalizm algılar üzerinden olgular inşa etmektedir.
Kavramları biraz açacak olursak ALGI; düşünmeden karar veren insanların seçimlerini etkilemek adına yapılan çalışmalar bütünü. OLGU ise; bir takım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa yani gerçek yönleri ile olayın ta kendisidir.
Egemenlik iddiasında ki ülkeler tarihi vetirede olduğu gibi, algılar üzerinden olgular inşa edegelmişlerdir. Son olarak, Fransa’da yaşanan Charlie Hebdo baskını da bir dizayn operasyonu olarak okunmalıdır. Bu olayla verilmek istenen mesajın ilki Fransa yönetimine, ikincisi İslama yönelme potansiyeline sahip batı toplumuna, sonuncusu ise bütün dünya Müslümanlarınadır.
Bilindiği gibi, Avrupa'da Filistin'in devlet olarak tanınması hız kazandı. Önce İsveç, arkasından İngiltere, İspanya, İrlanda ve son olarak da Fransa parlamentoları Filistin'in devlet olarak tanınması isteğiyle hükümetlerine çağrıda bulunmuştu.
Kayseri ASSAM il temsilciliği planlı seminerler çerçevesinde sorumluluk bölgesi olan Yakın Doğu Ülkelerinden Afganistan'ı incelemiştir.
Sunumu indirmek için tıklayınız...
Bölgede PKK/ KCK ‘nın Devlete paralel yapılanması açık bir şekilde devam etmektedir. Bu yapılanma şu alanlarda kendini hissetmektedir;
1- PARALEL YARGI : Özellikle kırsal alanlarda kendi yargısını oluşturma gayreti içindedir. Köy uzlaşı komisyonları adı altında kırsal kesimdeki arazi anlaşmazlıkları başta olmak üzere tüm ihtilaflar bu komisyonlar tarafından ele alınmakta incelenmekte ve karara bağlanmaktadır. On yıllardır kadastro mahkemelerinin sonuçlandıramadığı davalar bu komisyonlar tarafından sonuçlandırılmaktadır. Bilindiği gibi güvenlik nedeniyle uzun süredir mahkemeler keşif yapamamakta ve bu yüzden birçok dava beklemede kalmaktadır. Örgüt bu durumu devlet yargısı aleyhine kullanmakta, devletin bölgede bittiğini söylemekte, mahkemelerin yıllarca sonuçlandıramadığı davaları sonuçlandırdığının propagandasını yapmaktadır. Ayrıca kırsal alandaki kız kaçırma, kan davası, zorla evlendirme gibi sosyal meselelere müdahale etmekte, komin hukuku üretmektedir. Kararlara itiraz edenleri cezalandırmaktadır.
ÇÖZÜM SÜRECİNDE HÜKÜMETTEN BEKLENEN CESUR YAKLAŞIM
Çözüm sürecinde yapılan yanlışlar veya eksikliklere ilişkin bir çok şey söylenebilir ancak bu yanlışların işin doğasında olduğunu göz ardı etmemek lazım. Çünkü kabul etmek gerekir ki Devlet ilk defa Kürt sorununun çözümünü böylesine kararlılıkla ele alıyor. Daha önce de bazı teşebbüsler oldu. Turgut Özal‘ın, Demirel-İnönü hükümetinin, Tansu Çiller hükümetinin bazı açıklamaları olmuştu. Ancak ilk defa bir hükümet bu kadar kapsamlı bir çözüm perspektifine sahip görülüyor. Tabiatı ile yeni bir yol deneniyor. Bu da bazı riskleri ve yanlışlıkları beraberinde getirir. Benzer durum, etnik meselelerini çözmeye çalışmış başka ülkelerde de yaşandı. İngiltere-İRA, İspanya-Bask, Kanada-Cubeck ve diğer çözüm deneyimlerinde yaşandı.
ASSAM'ın seminer programı çerçevesinde Yakın Doğu ülkeleri içerisinde yer alan Pakistan'ı tanıtıcı seminer 29 Eylül akşamı gerçekleştirildi. Pakistan uyruklu Şah Navaz tarafından sunulan seminerde ülke, coğrafi, demografik, kültürel, ekonomik, siyasi ve askeri açıdan özet, ancak doyurucu bir şekilde tanıtıldı.
Seminer sunum dosyasını aşağıda bulabilirsiniz.
Bu çalışmada, İslam medeniyeti ile "modern-seküler" Batı medeniyetindeki millet anlayışları, hem birbirleriyle hem de sosyo-politik yapılarla karşılaştırılmaktadır. Bu karşılaştırmalar, Türkiye için uygun olanı bilmek açısından faydalı olmalıdır.
Fransız İhtilali'nin tesiriyle "millet", Avrupa'da yeni bir sosyo-politik güç oldu. Milleti tanımlamak için yapılan çalışmalarda ise sosyolojik gözlemlere değil, filozofların fikirlerine başvuruldu. Irk, anadil ve vatandaşlık gibi birbiriyle alakasız temellere dayalı olarak üretilen çok farklı tanımların hiçbirinde mutabakat sağlanamadı. Bu arada her bir devlet, tarihî entegrasyonları kabullenmek yerine, yapılan tanımlardan birini seçerek kendi milletini inşa etmeye çalıştı. Demek ki her ne kadar "ulus-devlet" diye tanınsalar da devletlerin hiçbiri, kesin olarak tanımlanabilen bir millete ait olmadığı gibi, bir devletin milletini suni olarak inşa etmesi de mümkün değildi. Bu arada birçok devlet parçalandı, yeni kurulanlar ise aynı tehlikeyle karşılaştı.
Diğer yandan İslam medeniyetinde millet kavramı, başlangıçtan beri vardır ve manası kesindir. Kur'an-ı Kerim'de bulunan bir terim olarak millet, bir dine ve o dinin müminlerine denir. İlk dönemlerde "İslam Milleti"nin ortak dili sadece Arapçaydı. Zamanla Farsça ve Türkçe de değişik bölgelerde ortak dil oldu. Böylece "Türk" terimi, Türkçeyi ortak dil olarak kullanan farklı etnik kökenli ve farklı anadilli Müslümanların ismi oldu.
Sonradan Batı'nın modern-seküler tariflerinin alınmasıyla Türkiye'de de "Türk milleti" tanımları belirsizleşerek tartışmalı bir hâl aldı ve Türk milletinin bütünlüğü de parçalanma tehlikesine düştü.
Makale ASSAM Uluslararası Hakemli Dergi'nin ilk sayısında yayınlamıştır.
İsrailli 3 gencin kaçırılıp ardından da öldürülmüş halde bulunmaları ile başlayan kriz birkaç gün sonra 16 yaşındaki Filistinli bir gencin öldürülmesi ile doruğa tırmandı. İsrail yönetimi Hamas'ı suçladı ve sonrasında da Filistin'den atıldığı ileri sürülen füzeler ile birlikte Gazze'ye yönelik hava saldırıları başladı.
Musul ve çevresini işgali ile gündeme oturan IŞİD Ramazan ayı içerisinde internette DABIQ1 isimli İngilizce bir dergi yayınladı. Dergi görsel yönden oldukça zengin ve yüksek kaliteli fotoğraflar içermenin yanı sıra önemli mesajlar barındırmaktadır.
Akıllı telefonlar evdeki her ferdin cebine girdikten sonra onların işletim sistemleri (operation system - os) de - her ne kadar farkları ve birbirlerinden üstün tarafları bilinmese de - en azında isim olarak öğrenilmiş bulunuyor. Android, Windows Mobile, iOS (iPhone ve iPad), Symbian (Nokia) bir çırpıda herkesin sayabileceği işletim sistemleri...
İşletim sistemi adından da anlaşıldığı üzere Akıllı telefonun Akıl kısmını yani cihazı çalıştıran yazılımı oluşturuyor.
ANAYASA MAHKEMESİNİN
BALYOZ DAVASI KARARI
Balyoz Hükümlülerinin tahliyeleri üzerinden iki hafta geçti.
Toz duman dağıldı.
Tahliye olan askerlerin serbest kaldıktan sonraki hassas psikolojik durumları da yerini sükûnete bıraktı. Tahliye meselesi de basının gündeminden indi.
Çeşitli boyutları bulunan tahliye meselesini serinkanlı olarak değerlendirme zamanı geldi.
Meselenin farklı boyutları bulunmaktadır.
Silahlı kuvvetlerdeki darbeci gelenek ve Balyoz Planı,
Balyoz İddianamesi ve tutuklamalar,
Yargılama süreci, Özel Yetkili Mahkemenin, Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesinin ve Yetkili Mahkemenin Kararları,
Sürecin Asker Mağdurlarına Askeri, Sivil ve Yüksek Yargının yaklaşımı,
Yargımızın bağımsızlığı, tarafsızlığı ve Adalet dağıtmadaki becerisi,
Bu meseleleri yaşadığımız süreç içinde tekrar hatırlamamızda fayda bulunmaktadır.
2014 CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ
TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİNDE
YENİ BİR DÖNEMİN BAŞLANGICI OLACAKTIR
Cumhurbaşkanı ilk defa halk tarafından seçilecek.
Seçilebilmesi için yüzde ellinin üzerinde oy alması gerekir.
Tek Parti Hükümeti de olsa Başbakanın partisinin oy oranının Cumhurbaşkanlarının aldığı oy yüzdesinin üzerine çıkması nadiren mümkün olabilir.
Genellikle koalisyonlara mecbur bırakan oy dağılımı, Cumhurbaşkanına nazaran daha az oy almış bir partinin liderinin Başbakan olmasına sebep olabilecektir.
Böyle bir siyasi tablo, geniş yetkilere sahip, arkasında yüzde ellinin üzerinde oy desteği olan Cumhurbaşkanı ile hassas dengelerle ayakta duran koalisyon Hükümeti ve Başbakanı arasında irade yarışına sebep olabilir.
Genellikle de her iki merkezin çevresindeki makam ve kademeler rekabeti kışkırtacaklardır.
T.C. Anayasası Cumhurbaşkanını yasama, yürütme ve yargı üzerinde kullanabileceği yetkilerle donatmıştır.
IRAK’TA MÜSLÜMAN’CA ÇÖZÜM İSTİYORUZ
Irak’ta önemli ve ciddi gelişmeler oluyor.
Gelişmelerin, Suriye’dekine benzer, Sünni-Şii çatışmasının başlangıcı olarak görülmesi gerekir.
Ortadoğu’da parçalanmanın planlayıcılarının yeni bir safhanın fitilini ateşlediklerini söyleyebiliriz. ABD işgali ile ekilen tohumlar meyvelerini vermeye başladı.
Ayrıca Kuzey Irak’ta siyasi organizasyonunu tamamlamış bir Sünni Kürt Özerk bölgesi ve bu Kuzey Irak Kürt bölgesi ile fiili irtibatı sağlamış olan Doğu Suriye’deki, Suriye muhalefetine nazaran daha organize PYD (Demokratik Birlik partisi) hâkimiyetindeki Suriye Kürt Bölgesi dikkate alındığında, Sünni-Şii Çatışmasının içinde etnik Kürt-Arap Çatışması ihtimali de başlatılmış olan iç harbe başka bir boyut kazandırmaktadır.
34 Milyon olan Irak Nüfusunun %75’i Arap, %20’i Kürt ve %5’i de Türk olarak gösteriliyor. Ayrıca toplam nüfusun %70’i Şii, %30’unun da Sünni olduğu biliniyor.